Örgün eğitime hep şüpheyle yaklaşan ve zorunlu eğitimin çürütücü etkisinin olduğunu iddia ederek ondan kurtulma niyetiyle hareket eden alternatif eğitimin taraftarları “hayat boyu eğitim”, “öğrenme ihtiyacı” gibi fikirlerin karşısında yer alırlar. Alternatif eğitimciler bu eleştirilerini ellerindeki örgün eğitim için yapmaktadırlar. Düşünceleri örgün eğitimi destekleyici ya da tamamlayıcı bir faaliyetten ziyade, muhalif eğitim imkanlarını arama yönündedir. Alternatif eğitimcilerin sistemi zorlayan mücadeleleri bilgide nadir ve az olanı bulmada dikkatimizi çekti. Başlıkta geçen alternatif diploma ile kastımız da dünyada az ve değerli olan bilgiye giden alternatif yolları araştırmak için kullandık. Bunun için önce sistemi tenkit edenlerin eğitim tarihi içerisindeki yerlerine baktık.
Eğitim tarihi üzerinden sistemin tenkidi ve eğitimde alternatif üzerine Uzun yıllardan sonra verilen diploma ile yetinmeyip alternatif diploma için yollara düşmek mantıklı gibi gelmeyebilir. Ancak eğitim tarihine dikkatle bakıldığında aslında örgün eğitim sisteminin bunu gerektirdiği görülebilir.
Zorunlu eğitim ilk olarak Almanya’da başlatıldı. Bunun sebebi ise sistemin tenkidi açısından dikkat çekici. Prusya ordusu daha donanımlı olmasına rağmen Napolyon askerlerine Jena Savaşı’nda yenildi. 1806 yıllarında yığınla para harcanan askerlerin yenilmesi üzerine kafa yoran Almanlar, kendi toplumlarının eksikliklerinden yola çıkarak, bir taraftan bütün Almanların, diğer taraftan fert fert her insanın daha kolay talimat almasını sağlayacak zorunlu eğitim üzerinde çalıştılar. ilk defa 1819 yılında genel manada uygulanmaya başlanılan zorunlu eğitimin maksadı, itaatkâr asker, işçi, memur, sivil hizmetli ve önemli zamanlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmekti.
Bu dönemde Prusya’nın özellikle savaş, savunma ve endüstriyel alanda yükselişi dikkatlerden kaçmadı, uluslararası ilişkilerde de onların itibarını güçlendirdi. Aradan elli yıl geçtiğinde model Amerika, Kanada ve Japonya gibi ülkelerde uygulanmaya başlandı. Almanya merkezli bu model, daha sonra itaati esas alması noktasında tenkit edildi.
Türkiye’deki eğitim sürecine geçmeden, Avrupa’dan intikal eden zorunlu eğitimin Avrupa tarihi içerisinde ki eğitim felsefesine bakmamız gerekiyor. Çünkü gerek zorunlu eğitim, gerekse zorunlu eğitime karşı olanlar ve ona alternatif oluşturma düşüncesiyle hareket edenler ya da örgün eğitimin de üzerinde alternatif diploma arayanlar, Avrupa eğitim felsefesini tetkik bilerek yollarına başlamak durumundalar.
Avrupa eğitim felsefesinin tarihi geçmişi
Avrupa tarihi içerisinde ilk eğitim felsefesi Platon’un “idealler kuramı” üzerine inşa edilmiştir. Buna göre süreç içinde eğitimci ya da öğretmenin temel maksadı, öğrenciye dünyanın aldatıcı görünüşüyle yetinmemesi gerektiğini sebepleriyle göstererek “gerçek dünyanın” bilgilerine ulaşma yolunda ona yol göstermektir.
Platon’un ortaya attığı bu fikir üzerine çalışan Thomas Aquinas, Platon eğitiminin temel amacını sorgularken, eğitim işinin aslında madde ile mananın savaşı olduğunu anlatır. “Kişinin Tanrı yolunda kendi bağımsızlığını kazanmasının ilk koşulu, kişiye kendi yolunu bulmasına imkan tanıyacak, kendi geleceğinin yine kendisinin belirlemesine yönelik bir bilinçlilik kazandıracak eğitimdir.” der.
17. yy’a gelindiğinde Ingiltere’de ortaya atılan “Deneyci Eğitim Felsefesi” madde ile mananın mücadelesini soyut ve somut üzerinden devam ettirir. Deneyci eğitime göre soyut somut ilişkisinin tanımı, “eğitim sürecinde soyut, dünyada karşılığı olmayan, ne idüğü belirsiz birtakım metafizik
kurgulamalarla uğraşmak yerine, eğitimi dünyaya indirmek” şeklinde yapılır. Gerek deneyci gerekse Platoncu felsefe kendilerinden sonra gelen, “Aydınlanmacı”, “Romantik”, “Marxçı”, Pragmacı”, “Davranışçı” ve “Varoluşçu” eğitim felsefelerinin madde ve mana yorumlarını derinden etkilemişlerdir.
kurgulamalarla uğraşmak yerine, eğitimi dünyaya indirmek” şeklinde yapılır. Gerek deneyci gerekse Platoncu felsefe kendilerinden sonra gelen, “Aydınlanmacı”, “Romantik”, “Marxçı”, Pragmacı”, “Davranışçı” ve “Varoluşçu” eğitim felsefelerinin madde ve mana yorumlarını derinden etkilemişlerdir.
Özellikle bugün, eğitim formasyonunu en fazla etkisi altına alan davranışçı ve varoluşçu felsefelere baktığımızda, madde ile mananın, ahlak ile bilginin daha öncekilerden farksız olarak ele alınmış olduğunu görüyoruz. Davranışçı eğitim felsefesinde “Bütün insan davranışlarının ilkece bilimsel, nesnel bir yolla çözümlenip önceden konulmuş toplumsal amaçlara yönlendirilmelidir.” görüşü çok ilginçtir. Bu görüşü tenkit edenler, davranışçıların insanın maddesini manasından kopararak, onu laboratuar ortamında yeniden programlama üzerine kurguladıklarını söylerler.
Yine varoluşçu felsefeye göre eğitim, “insanın tek başına karar vermesi, sorumluluk almaktan korkmaması, insanın özüne ulaşan el olan varlığı ortaya çıkartıp bireyselliğin önemi ve özgürlüğü ön sırada gören bir eğitim anlayışı.” üzerinden kurgulanmıştır.
Varoluşçular insanı laboratuar ortamında kurgulamaya çalıştıkları için tenkit edilirken, davranışçı eğitim felsefenin öncülerinden olan Ivan Pavlov’da, insanın ruhunu unutarak davranışlarına odaklandığı ve bunda aşırıya kaçtığı için tenkit edilmiştir.
Platon’dan bugüne batı anlayışlı eğitim felsefesinin eğitim-insan ilişkisini değerlendirdiğimizde, madde ile mananın birbirinden ayrıldığını görüyoruz. Avrupa’da böyle bir fark varken, o günlerdeki islam merkezli eğitim kültürüne baktığımızda ise bu durum biraz farklı.
Alternatif aratmayacak hassasiyet
islamiyet insanları ilme her zaman teşvik etmiştir. Peygamber Efendimiz’in “Az ilim nafile olan çok ibadetten hayırlıdır.” hadis-i şerifi bunu bize göstermektedir. Ancak ilim karşısında talebe, varoluşçu felsefede olduğu gibi, tek başına karar verme, sorumluluk almaktan korkmama, ferdiyetçiliği yüceltilip özgürlük merkezli yetiştirilmez. Talebe hocası tarafından sürekli gözetim altındadır. Bunun sebebi imam Ez-Zernuci tarafından “Ta’lim’ül Müteallim” adlı eserde,
“Talebenin ilim karşısında yalnız bırakılması, nefsi ile baş başa bırakılması gibidir.” diye yorumlanmıştır. Ve bu durum şöyle izah edilmiştir: “insanlar dünyadan istifade edecek, dünyayı mamur edecek, ama Allah’ın ortaya koyduğu medeniyeti ve sistemi tahakkuk ettirelim ve bütün insanlığa ulaştıralım diye yapacak.”
“Talebenin ilim karşısında yalnız bırakılması, nefsi ile baş başa bırakılması gibidir.” diye yorumlanmıştır. Ve bu durum şöyle izah edilmiştir: “insanlar dünyadan istifade edecek, dünyayı mamur edecek, ama Allah’ın ortaya koyduğu medeniyeti ve sistemi tahakkuk ettirelim ve bütün insanlığa ulaştıralım diye yapacak.”
Yine aynı eserde talebenin ilim karşısında sınırlandırılması, Imam-ı Azam ile oğlu Hammad misal verilerek izah edilmiştir. imam-ı Azam oğlunu, kelam ve münazara ilmini ihtiyaçtan fazla öğrenmesine karşı uyarır. Oğlu ise imam-ı Azam’a “Babacığım, beni yasakladığın şeyi, senin yaptığını görüyorum.” diyerek, meselede izahat ister. Bu soruya karşı imam-ı Azam oğluna şu şekilde cevap verir: “Evladım, bizler münazarada biri ile konuşurken arkadaşımızın ayağının hak yoldan kayması endişesiyle, her birimizin başı üstünde uçmasından korktuğumuz bir kuş varmış gibi davranırdık. Hâlbuki sizler münazara ederken arkadaşınızın ayağının kaymasını istiyorsunuz.”
imam-ı Azam’daki bu hassasiyeti bütün diğer eğitimcilerde beklemek fazla olabilir. Ancak insanı sadece madde merkezli ele almak eğitim felsefesi olarak imam-ı Azam hassasiyetiyle kıyas bile kabul etmez. Avrupa menşeli örgün eğitim ve uzantılarına karşı alternatif eğitimi savunanlara hak verilecek olursa bu durumun başlıca sebebi, eğitimin ruhsuz olarak kurgulanması düşünülebilir. Mananın, yani ruhun unutulduğu bir eğitim anlayışında alternatifleri aramak son derece doğaldır. Zaten ruhun unutulduğu bir eğitim anlayışına bünyenin boyun eğmesi de düşünülemez.
Alternatif diplomada muhteva
Ruhun unutulduğu bir eğitim felsefesi içerisinde mana ve ruh aramak bir kenara bırakıldığında geriye bilginin ekmeğe ekmeğin de bilgiye dönüştürülmesi hadisesi kalıyor. Bilginin ekmeğe dönüştürülmesi hadisesi klasik olarak “zanaat eğitimi” içerisinde yer alıyor. Bizim aradığımız alternatif eğitim diploması da zanaat eğitimi içerisinde. Çünkü astronomi olsun, biyoloji olsun aslında klasik zanaat eğitiminden farklı düşünülemez.
Hayatla bağlantısı koparılmış bir zanaat eğitiminin başarılı olması zor. Böyle olduğu için müfredat takip eden öğrencilerin, yapacakları işle ilgili alternatifler aramak zorunda olmaları doğal. Çünkü bir biyoloji öğrencisinin alanıyla ilgili nadir olan bilgiden ve onu alternatife dönüştürme düşüncesinden örgün eğitim yıllarında haberdar olması, kendi eğitim felsefesi açısından önemli.
Öğrencilerin kendi eğitim felsefelerini kurgularken alternatif eğitimcilerin eğitimi tarif edişleri dikkate alınabilir. Onlara göre eğitim, “birinin kişiye verdiği veya yaptığı bir şey olmaktan öte, kişinin kendisi için aldığı bir şey” dir. Müfredat bitip diplomaya ulaşıldığında ekmeğe dönüşecek bilgi diplomaya konulmamışsa, örgün eğitim içerisinde “birinin kişiye verdiği eksik bilgi” meselesi ortaya çıkıyor. Eksik ya da faydasız bilginin zorluğundan öğrencinin etkilenmemesi için eğitimin tanımını, kişinin kendisi için paraya dönüştürecek bilgiyi eğitim hayatı boyunca araması, şeklinde yapmak gerekiyor.
Öğrenme dedektifi vizyonu
Tedavülden kaldırılan paraları biriktiren birinin durumunu anlamak, eğitimde öğrenme dedektifi vizyonunu anlamak için güzel bir misal olur. Yıllarca eline geçen paraları bir yere koymuş ama sonunda bunlar müzelik birkaç kâğıt parçası oluvermiş bir kişiyi düşünün. Öğrenim yıllarında faydasız ilimlerle meşgul öğrencinin aldığı diploma da müzelik pano gibi duvara asılacak bir kağıt parçasından farksızdır. O yüzden alternatif diploma için öncelikle çalışılan ilim dalında kalıcı ve yeni bilgilere odaklanmak gerekiyor.
Bilgi miktarının artması, öğrenilecek içeriğin karmaşıklaşması, ferdî öğrenmenin önem kazanması ve mesleki olarak kişilerinin farklı bilgi ve becerilerine duyarlılığın artması bilgiye dönük anlayışları değiştirdi. Böyle olunca, örgün eğitimi tamamlayıcı ve müfredatın dışında alternatifler aranmaya başladı. Alternatifler aranırken teknolojinin eğitim hizmetine sunulması çıkış yolunu bulmayı kolaylaştırdı. Senkron ya da asenkron olarak uzaktan öğrenme, e-öğrenme ve açık kodlu web tabanlı siteleri üzerinden öğrenme, bu çıkış yollarını uygun olarak kullanıyor.
Bilgi miktarının artması, öğrenilecek içeriğin karmaşıklaşması, ferdî öğrenmenin önem kazanması ve mesleki olarak kişilerinin farklı bilgi ve becerilerine duyarlılığın artması bilgiye dönük anlayışları değiştirdi. Böyle olunca, örgün eğitimi tamamlayıcı ve müfredatın dışında alternatifler aranmaya başladı. Alternatifler aranırken teknolojinin eğitim hizmetine sunulması çıkış yolunu bulmayı kolaylaştırdı. Senkron ya da asenkron olarak uzaktan öğrenme, e-öğrenme ve açık kodlu web tabanlı siteleri üzerinden öğrenme, bu çıkış yollarını uygun olarak kullanıyor.
Uzaktan öğrenme
Uzaktan eğitim, örgün eğitimi tamamlayıcı bir unsur olarak kurgulandı. internet ortamında öğrenci, öğretmen ve dersin buluşmasıyla öğrenme ortamı oluşturuldu. Uzaktan eğitim ortamında aynı ya da farklı yerlerdeki kişi ya da gruplar arasında bilgisayara bağlanma yoluyla metin, veri, grafik gibi ürünler için bilgi paylaşımı yapılarak öğretim gerçekleştiriliyor. Uzaktan öğrenme daha çok ilgili üniversitelerin uzaktan eğitim uygulamaları için kullanılmaktadır. Uzaktan eğitim çözümlemeleri arayan üniversiteler Türkiye’de, senkron ve asenkron yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Asenkron modelde öğretmen materyallerini önceden hazırlamış ve stoklamıştır. Bilgi alıcı önceden hazırlanmış bu stoklara ne zaman ve nerede ulaşacağına kendisi karar verir. Senkron öğrenme modelindeyse öğretici ve bilgi alıcı canlı olarak bilgisayar ortamında, buluşmalarını içeren eğitim türü olarak ifade edilebilir. Son zamanlarda teknolojik gelişmeler, web üzerinden yapılan görüşmeler, interaktifliği sağlayan uygulamalar eşzamanlı olarak bu öğrenme türünün gelişmesine imkân sağlamıştır.
Klasik eğitime karşı e-öğrenme
Uzaktan eğitim daha çok diploma, sertifika almak ya da Türkiye şartlarında sınava hazırlanmak için kullanılır. E-öğrenme ise internetin yanı sıra diğer bilgi toplama ve dağıtım teknolojilerini kullanarak kişilerin ya da organizasyonların kendilerini yenilemeleri ve geliştirmeleri için uygun bir alternatif olabilir. Amerikan Eğitim Geliştirme Derneği tarafından (ASTD) e-öğremeyi
şöyle tarif edilmektedir: “Web tabanlı öğrenme, bilgisayar tabanlı öğrenme, sanal öğrenme, sanal sınıflar, dijital işbirliği, internet yoluyla içerik paylaşımı, telekonferanslar, uydu yayını gibi pek çok uygulamayı içine alan bir eğitim metodudur.”
şöyle tarif edilmektedir: “Web tabanlı öğrenme, bilgisayar tabanlı öğrenme, sanal öğrenme, sanal sınıflar, dijital işbirliği, internet yoluyla içerik paylaşımı, telekonferanslar, uydu yayını gibi pek çok uygulamayı içine alan bir eğitim metodudur.”
Web tabanlı eğitim özellikle kurum çalışanlarının bilgi ihtiyacını giderme noktasında dünyada yaygın olarak insan kaynakları tarafından kullanılmaktadır. Türkiye’de pazar araştırması yapan GFK Türkiye ile Management Center Türkiyenin iş birliği ile yapılan bir araştırmada çalışanların bilgi ve yetkinlikte hızla değişen ihtiyaç oranları belirlenmiştir. Buna göre insan kaynakları içerisinde hedefleri gerçekleştirmek için en önemli insan kaynağını kazanmak ve onu elde tutmak için harcanan pay %44’lük iken, değişim ve gelişimi yönetmek için %14’lük pay karşımıza çıkmaktadır.
Değişen ve gelişen ihtiyaçların önemi e-öğrenmeye duyulan ihtiyacı göstermektedir. Ancak web tabanlı öğrenme türleri arasında öne çıkan e-öğrenmede dengesiz bir dağılım söz konusudur. Yönetim, liderlik, iletişim, müşteri hizmetleri, kalite yönetimi, işletme, gibi alanlarda kapsamlı e-öğrenme imkânlarına ulaşılabilirken özellikle el becerisi, deney ve uygulama gerektiren sahalarda e-öğrenme yetersiz kalmaktadır.
Biyoloji, kimya, sağlık ve teknoloji alanlarıyla ilgilenen ve bu alanlarda değişim ve gelişimleri
takip eden kişiler e-öğrenmeden yeterince istifade edemediklerinden dolayı, bilgiye ulaşmada devasa internet çöplüğü ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Onların işlerini kolaylaştıracak uygulama ise veri madenciliği alanıdır.
Veri madenciliğini eğitimde kullanmak
Veri madenciliği temelde büyük veri kümelerini analiz etmek için kullanılmaktadır.
Veri madenciliğinin aslı istatistik zannedilse de alternatif stratejiler geliştirmede başarılı olması onu istatistikten ayırmaktadır. Veriler bir araya getirilerek düzenlendiğinde bilgiler ortaya çıkar. Herhangi bir sayı ya da metnin ham haline veri denir. Verinin anlamlı düzenlenmiş hali ise bilgidir. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ve gündelik hayatın her alanında kullanılabilir hale gelmesiyle beraber, her alanda oldukça büyük miktarda veri birikmeye başlamıştır. Farklı kurumlar, dernekler, kütüphaneler ellerinde toplanan bu bilgileri insanlar çalışıp işlesinler diye veri tabanlarında depolamaktadırlar. Hacimlerin olağanüstü artması elde bulunan bu verilerin nasıl kullanılabileceği problemini ortaya çıkarmıştır.
Günümüzde veri madenciliği uzmanlar tarafından öncelikli olarak müşteri ve pazar araştırmasında kullanılmaktadır. Fiyat, üretim planlaması, müşteri profili çıkartma gibi noktalarda özgün iş çıkartan veri madencileri, firmaların kararını
Veri madenciliği nedir?
İnsanlığın ilk zamanından günümüze kadar önemini
kaybetmeyen ve hatta sürekli
değerlenen bir şey varsa, o da hiç
şüphesiz bilgidir. Bilginin elde
tutulması ve bilgiye erişim tarihin her döneminde farklı metotlar kullanılarak sağlanmıştır. Taş tabletlerden papirüse, kağıda ve son olarak da dijital ortama aktarılan bilgi, bulunduğu çağın teknolojik imkanlarıyla kullanılabilir hale gelmiştir. Günümüz teknolojik sistemleriyle bilgiyi toplamak ve saklamak kolaylaşınca artık bilgiyi analiz etme ihtiyacı doğmuştur. Bilgi keşfi süreci olarak adlandırılan, anlamsız ve dağınık halde bulunan verilerden anlamlı, kullanılabilir, faydalı bilgilere ulaşabilme işi veri madenciliğidir. En kısa tarifle veri madenciliği, büyük miktarda bulunan ve daha önceden keşfedilemeyen, anlamlandırılamayan verilerin çeşitli teknolojik yöntemlerle analiz edilmesi ve faydalı, anlaşılır bilgilerin ortaya çıkarılması işlemidir.
Ne kadar büyük bir veriden bahsediyoruz?
kaybetmeyen ve hatta sürekli
değerlenen bir şey varsa, o da hiç
şüphesiz bilgidir. Bilginin elde
tutulması ve bilgiye erişim tarihin her döneminde farklı metotlar kullanılarak sağlanmıştır. Taş tabletlerden papirüse, kağıda ve son olarak da dijital ortama aktarılan bilgi, bulunduğu çağın teknolojik imkanlarıyla kullanılabilir hale gelmiştir. Günümüz teknolojik sistemleriyle bilgiyi toplamak ve saklamak kolaylaşınca artık bilgiyi analiz etme ihtiyacı doğmuştur. Bilgi keşfi süreci olarak adlandırılan, anlamsız ve dağınık halde bulunan verilerden anlamlı, kullanılabilir, faydalı bilgilere ulaşabilme işi veri madenciliğidir. En kısa tarifle veri madenciliği, büyük miktarda bulunan ve daha önceden keşfedilemeyen, anlamlandırılamayan verilerin çeşitli teknolojik yöntemlerle analiz edilmesi ve faydalı, anlaşılır bilgilerin ortaya çıkarılması işlemidir.
Ne kadar büyük bir veriden bahsediyoruz?
Günümüz insanının yaptığı alışverişler, banka işlemleri, telefon konuşmaları, kamera kayıtları, internet tanımlama bilgileri ve benzeri işlemlerin kayıtlarından bahsediyoruz. Bu kayıtlar tutulmakta ve saklanmaktadır. Mesela, büyük bir süpermarkette bir saatte elde edilen bilgi, bir kütüphanedeki 200 kitaba eşdeğerdir. 2000 yılında çalışmaya başlayan “Digital Sky Survey” teleskopunun, ilk haftasında topladığı veri, o zamana kadar bütün astronomi tarihinin topladığı verilerden daha fazlaydı.
Veri madenciliği nasıl kullanılıyor?
Bir telekomünikasyon şirketi, ürün ve servislerini kullandırdığı müşterilerinin geçmiş aramalarını ve telefon kullanımlarını inceleyerek, onlara ürünlerini daha çok kullandırabileceği yeni kampanyalar teklif edebilir. Bir banka, müşterilerinin özellik ve davranışlarını inceleyerek, kredi oranlarını ayarlayabilir. Bir hastane, hangi hastalıklarda nasıl bir tedavi yöntemi izleyeceğini belirleyebilir. Bir
Veri Madenciliği Eğitimde Kullanılabilir mi?
Veri Madenciliği Eğitimde Kullanılabilir mi?
“Büyük bir süpermarkette bir saatte elde edilen bilgi, bir kütüphanedeki 200 kitaba eşdeğerdir. 2000 yılında çalışmaya başlayan “Digital Sky Survey” teleskopunun, ilk haftasında topladığı veri, o zamana kadar bütün astronomi tarihinin topladığı verilerden daha fazlaydı.”
[Röportaj: İş Zekası Danışmanı Ahmet Akçay]
[Röportaj: İş Zekası Danışmanı Ahmet Akçay]
İnternetten Öğrenme İmkanları
Örgün eğitimin dışında alternatifler için web tabanlı öğrenme önemli bir yer tutuyor. Web siteleri örgün eğitimin sınırlarına bağlı kalmadan bilgi paylaşımlarının yapıldığı yerler olarak dikkat çekiyor.
Bu yerler online eğitim adı altında alt başlıklarla kategorilere ayrılıyor.
Web tabanlı online eğitimde farklı ülkelerin kendine özel dağılımı söz konusu. Mesela Amerika’da farklı kültür ve meslek gruplarına yönelik ücretli ve ücretsiz eğitimler içeren siteler var. En meşhurlarından birisi Udemy.com. Türkiye’de istediği başarıyı yakalayamayınca şansını Amerika’da denemek isteyen bir Türk girişimci, bu projesiyle dünya genelinde umduğunun üzerinde bir başarı elde etmiş. Sitede mantık şu şekilde işliyor: Kişiler uzman oldukları alanlarda küçük video eğitimler kaydederek ders paketleri oluşturup siteye yüklüyorlar. Buradaki videolardan çok cüz’i ücretlerle alanında uzman bir isimden online kurs alabiliyorsunuz.
Bunun yanısıra ted.com isimli internet sitesinden bahsedilebilir. Dünya genelinde yayınlanan ve herkesin katılamadığı ted.com’da ücretli konferansların pek çoğu ücretsiz olarak bu sitede izlenilebilir. Sitede teknoloji ve başarı konuları öne çıksa da bilim ve tıp içerikli nadir videolara da ulaşılabilir. Farklı olarak ted.com’da, yayınlanan videoların Türkçe alt yazıları da mevcut.
Akademik taramalarda öne çıkan 10 site
Eğitim dünyasında arama motorları her zaman amaca hizmet etmeyebiliyor. Zira sonuçlar her zaman net olmuyor. Onun yerine akademik taramalar için tavsiye ettiğimiz, önce Türkçe sonra İngilizce tabanlı siteler:
1. Ulakbim: Akademik makalelerin taranıp ulaşılabildiği online kütüphane. (ulakbim.gov.tr)
2. Yök tez: Doktora ve yüksek lisans tezlerinden erişim izni verilen tezle ulaşılabilen YÖK’ün resmi sitesi. (tez.
yok.gov.tr)
3. Yazmalar: Kültür bakanlığı tarafından oluşturulan online yazmalar kütüphanesi. (yazmalar.gov.tr)
4. Marmara Üniversitesi: Üniversite kütüphanelerindeki eserleri tarayabileceğiniz e-kitap formunda olan nadir eserleri görebileceğiniz bir site. (http://katHlog.marmara.edu.tr)
5. Milli Kütüphane: Milli kütüphanenin doküman ve kitaplarının listesini görebileceğiniz bu sitede, biçimden “bilgisayar dosyalarını” seçtiğinizde online kaynaklara ulaşabilirsiniz.
(http://mksun.mkutup.gov.tr)
6. Academic İnfo: bu site belirli konularda çok derinlikli bir rehber olarak kaçımıza çıkıyor. Nadir ve faydalı sonuçlar bulmanıza yardımcı olabilir. (academicinfo.net/subject-guides)
7. Base: Açık kodlu web kaynaklar içinde en hacimli arama motoru. (base-search.net)
8. CiteuLike: Altı milyona yakın makaleyi yöneten bu site, onlara giriş imkanı sağlıyor. (citeulike.org)
9. Eric: Eğitim kaynaklarına erişim imkanı sağlayan çevrimiçi kütüphane (eric.ed.gov)
10. Library of Congreüss: Fotoğraf, harita, yazma ve gazete gibi esas kaynaklara erişim sağlayan bir kütüphane sitesi (loc.gov)
yazının tamamı için: İnsanvehayat.com.tr
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizleri hedefimize ulaştırmak için faydalı olacaktır. Şimdiden çok Teşekkür Ederiz...
Siz de çalışmalarınızı, tecrübelerinizi bizimle paylaşın, sitemizde yayınlayalım.
İrtibat: yunuscibiz@gmail.com recepevren34@gmail.com fenci_77@hotmail.com