Mesela, Örneğin, Atıyorum, Faraza

Temsil kabiliyeti yüksek bir mevkideydi. Kurumda hemen herkesin takdirini kazanmıştı. Maksadı pahalı giyinmek değil, yakışır ve temiz giyinmekti. Kendini tavsif ve tasvir edecek en bariz ifade buydu. Pantolonu, gömleği ütülenmiş hazır ve nâzırdı. Kemeri de giydiği elbiseye uyumluydu. Aynaya baktığında ilk defa kravatının takım elbise ile uyumlu olmadığını fark etti. Beyaz gömleğe yakışır bir kravat olmalıydı.
Dolaba baktı, nihayet mavi üzerine beyaz çizgili kravatı beğendi. “Yok yok, sade renkli mi taksam daha iyi olur” diye söylendi. En sonunda, mavi üzeri beyaz çizgili kravatı tercih etti. Ceketini giydi, şimdi hazırdı, gidebilirdi artık. Kendisi parmakla gösterilen bir kelimenin savunmasını yapacaktı. Sonuçlanmayan ve karar verilemeyen bütün kelimelerin canı sıkılmıştı. Sanık sandalyesinde “örnek” oturuyordu. Örnek kelimesinin hiç de örnek olacak bir hali yoktu. Pejmürde bir halde koltuğa yayılmıştı. İddianame, sanığın yüzüne karşı okunuyordu.
“Mesela kelimesinin kullanım sahasını gasp ve ihlal etmek, kendi emsali olan “örneğin” ve “atıyorum” kelimelerini de buna teşvik etmek, onu lügatten atmaya teşebbüs etmek”.
Ortada ciddi bir suçlama vardı. Bütün kelimeler kulak kesilmişti. Çünkü bu karar, diğer kelimeler için de emsal teşkil edecekti. Mesela’nın avukatı savunmasına başladı. Bütün bilinenlerin aksine bir giriş yaptı.
“Son zamanlarda insanlar “Mesela atıyorum!” diyorlar ya, neyi atıyorlar acaba. Ben atmıyorum. Ayrıca atmak kelimesini şuuraltı yolculuğa çıkarmak gerekiyor. Dil tarihine baktığımızda, mesela kelimesini lisandan atmaya teşebbüs edenler olmuştur. Sanık sandalyesinde oturan örnek de bunu yapıyor. Kelimeleri dilden atmaya çalışmak, suçsuz birini hapishaneye atmak gibidir. O kelimeye suçlu damgasını vurmaya çalışmaktır ki bu, kelimelerin hukukunda masumiyet karinesini ihlal etmektir.”
Bu kadar sert bir savunma ile karşılaşacağını düşünmemişti. Örnek kelimesi iddialara cevap vermek üzere ayağa kalktı.
“Bazıları Türkçe asıllı kelime olduğum hususunda fikir beyan etmişlerdir. Örnek bir kelime olarak misal veriyorum. Gel-mek, git-mek, sev-mek gibi kelimelerin ve Türkçe kelimelerin ekserisinin menşei bil-umum üç harften müteşekkildir. Bu kaideye göre Türkçe asıllı bir kelime olmam mümkün görünmüyor. Bazıları da Ermenice asıllı bir kelime olduğumu söylerler ve “orinagin”den, örneğin olarak tebdil-i kelam edildiğim, kuvvetli rivayetler arasındadır. Son asırda Türkçeleştirildiğim vakidir. ” Meselanın avukatı, mevzunun seyrinin değiştirilmeye çalışıldığını anladı, söz istedi ve savunmasına devam etti. “Her iki kelimenin, yani örnek ve mesela kelimelerinin, Türkçe olduğunu kabul edelim. Bunların kullanım sahalarını kim belirleyecek? İlk başta bu suale cevap bulmamız icap eder. Mevzu, örneğinin Türkçe olup olmaması değil, mesela ve arkadaşları olan misal, emsal, mümessil gibi
kelimelerin lügatten atılmak suretiyle katledilme teşebbüsünde bulunulmasıdır. Mesela; misal makamında, faraza, söz gelişi manalarını taşır. Mesel; misal, bir kaideyi umumiyyeye numune olmak üzere îrad olunan söz. Bununla beraber dilimizde darb-ı mesel denilen atasözü vardır. Misli, emsali, benzeri bunlar hep aynı menşeilidir. Meselayı atmak bunları da atmaktır. Bu nevi hareketler, Arabi ilimlerden sarf ilminin anahtarı olan emsile kitabının unutturulması maksadını da taşır. Emsile demek, bir kelimeyi misal vererek diğer kelimelere emsal teşkil etmek, onlara numune olmak demektir. Bu arada numune kelimesini de yabana atmayalım. Bütün bunlara dayanarak mesela kelimesi ve diğerlerinin de ahali nazarında şöhretlerine göre kullanılmasını ve mesela kelimesinin iadeyi itibarının yapılmasını tarafınıza arz ederim.”
Mesela söz alma lüzumu hissetti. “Hatırlatmak isterim ki mensubu olduğum dil coğrafyasında halen kullanılıyorum. Azeriler ‘meselen’ Kazaklar, Özbekler, Türkmenler, Tatarlar, Uygurlar ise “mesela, meselen” diye, mükâleme ediyorlar. Oralarda müşterek bir kelime olarak zikrediliyorum. Benden başka örnek de yok. Beni dilden atıp yerime örneği koymaya çalışanlara da bir sözüm var. “Eski bir meseldir mızrak çuvala sığmaz.”
Tokmak tak diye masaya vurduğunda bütün kelimeler ayağa kalktı. Karar verilmişti. “Bundan sonra kelimelerin isti’maline ilim ehli ve sair ahali kendisi karar verecek. Kelimeler lügatten atılma gibi cezalara çarptırılmayacak. Bu zorbalıktır ve böyle yapan zorba insanlar ikna edilmelidir, müessesseler lağvedilmelidir.” Emsali görülmemiş bir karar alınmıştı. Takım elbisesi ile örnek olan bu dil müdafisi meselelerin nasıl çözüleceğine dair de iyi misal bırakmıştı. Ardında iyi bir intiba ve misal bırakan bu adamı örnek dahi tebrik etme mecburiyetinde kaldı. Örnek kelimesine bir kağıt uzatıldı. Kağıtta “Sû-i misal emsal olmaz.” yazıyordu.
insan ve hayat dergisi

Yorumlar