Dilde Kuşak Çatışması ve Emperyalist Müdahale


Milleti millet yapan unsurlardan birisi de dildir. Kültür, medeniyet, eğitim, ibadetler ancak dil ile gerçekleşir. Bir toplumun kullandığı lisan, günlük ihtiyaçları karşılamanın ötesinde asırlardır devam eden kültür mirasının korunması, işlenmesi ve geliştirilmesinde en esaslı vasıtadır.
Bugün dünyada konuşulan 3GGG’in üzerinde dil var, bunların büyük bir kısmı sadece basit bir iletişim için kullanılır. Bu dillerin ekserisinde kitap gibi bir eser olmadığı gibi, bunlar üzerine kurulu medeniyet, tarihi miras da söz konusu değildir. Tıpkı yapı-mimarlık gibi. Bir ailenin kalabileceği basit bir ev olduğu gibi asırlara meydan okuyan, hâkimiyet ve medeniyet sembolü haline gelmiş mimari eserler için de inşaat denir. Hatta hepsinin de hammaddesi taş, tuğla, harç, demirdir. Eğer dile sadece çarşı-pazar-mutfak ihtiyaçlarının aracı olarak bakıp, onun tarihî miras, kültür, medeniyet kısaca millet boyutunu görmezseniz, Süleymaniye’yi büyükçe bir gecekondu, Mostar köprüsünü sadece bir ırmak üstgeçidi kabul ediyorsunuz demektir.
Bu gerçekler ışığında insanlar dili muhafaza etmenin yollarını aramışlardır. Bununla beraber dilin, hatta bir kelimenin bile inkişaf edip, tarihten geleceğe uzanan bir zenginlik haline gelmesi için sırlar geçmesi lazımdır. Milleti luşturan nesillerin yüzyılları aşan ayret, sebat, inançları ile meydana etirdikleri medeniyet, ancak dil ile eraber kendini ifade edebilmiştir. Buna rağmen dili tahrip etmek, ir medeniyet dilini adeta kabile eviyesine indirmek çok daha kolay labilmektedir. Yeni bir Selimiye apmak için Mimar Sinan ile Kanuni Sultan Süleyman’a ihtiyaç duyulduğu alde, bu muhteşem eserin birkaç mele ile yerle bir edilebileceği gibi.
Dil için teknoloji mazeret değildir.
Dilde kuşak çatışması öncelikle insan ömründeki safhaların tabii bir sonucudur. Bir çocuğun günlük ihtiyaçları ve kullanabildiği kelimeler ile büyükler arasında miktar ve derinlik farkı vardır. İlköğretimden üniversiteye ve hayatın ileriki her safhasında yeni kelimeler ve yeni kavramlarla zihinler zenginleşir. Buna karşın dedelerimizin bizim yaşımızda iken kullandığı kelimeler, evde, çarşıda-pazarda, cemiyette sohbet üslubu ile şimdiki arasında kuşak çatışması söz konusudur.
Cep telefonu, bilgisayar veya internet ile ilgili kavramlar böyle bir çatışmanın sebebi veya unsuru değildir. Fakat o günkü ebeveyn ile çocuklar yahut cemiyet ortamında kullanılan nezaket, saygı, edep, hürmet yerine göre sabır, metanet ve fedakârlık ifadelerinin yerini, benzer şartlarda argo temelli kavga, çatışma, saldırma cümleleri almıştır. Dedelerimizin sohbet veya muhabbet olarak adlandırdıkları ziyafet, bugün karşılıklı “zihin kusma” vakası haline gelmiştir. “Muhabbet” yerine “söyleşi” kullanılırken sevgi/saygı ortamı, didişme veya boşboğazlık zemini haline gelmiştir. Asıl üzücü olan ise bol argolu ve karşılıklı saygının unutulduğu bu tarz, sadece otobüste, sokakta veya işyerindekiler değil devlet ve siyasî alan da şiddetle kullanılmaya başlanmıştır.
“Affedersiniz”, “özür dilerim” ile başlayıp “teşekkür ederim”, “rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın” türü nezaket ile biten adres sorma şekli gittikçe azalıyor. Bunların yerini argo veya batı taklidi kelimeler alıyor. Bazen sırf gençlerin zihinleri bu saygı cümlelerini unutmasın diye adres sorma ihtiyacı duyuyorum. Kıymetli okuyuculardan da bunu beklerim. Belirtmek gerekir ki unutulan veya unutturulan sadece “affedersiniz” veya “teşekkür ederim” benzeri latif ifadeler değil. Bununla birlikte karşılıklı saygı, sevgi, başkasını rahatsız veya meşgul etmeme hassasiyeti ile diğerinin huzurunu ön planda tutan birlikte yaşama kararlılığı da yok oluyor.
Dil, fikir birliğidir.
Toplumun tarihini unutturma ile milletin ve toplumun varlık sebebi olan unsurları ortadan kaldırma ve böylece sömürülmeye en müsait hale getirme süreci arasında önemli bir bağlantı vardır. Bir milleti millet yapan dil ile birlikte kültür mirasını yok etme politikası, birçok sömürgeci devlet tarafından uygulanmıştır. Dil tahribinin en ilginç örnekleri, bu alanda en ağır emperyalist müdahale Orta Asya Müslümanlarına karşı uygulanmıştır.
Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde Balkanlardan Çin seddine aynı dil ile seyahat etmek mümkün iken bugün Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanmış Türk cumhuriyetlerinin vatandaşları Rusça konuşarak anlaşabilmektedir. Bu projelerden birinde Ilminsky’nin imzası vardır. Çarlık döneminde uygulamaya konulan, fakat Bolşevik ihtilâlinden sonra asıl etkisi görülen Ilminsky metodunun temeli, ayrı Orta Asya İslam coğrafyasını ayrı milletler haline getirip birbirinden koparmaktır. Aynı dini ve dili paylaşan bu insanlar uzun vadede birbirine düşman haline getirilmiştir.
Yabancı dil için önce kendi dilimiz…
Yaklaşık son 50 yılda ülkemizde yapılan dil tahribatı ise adeta nesiller arasındaki irtibatı koparmıştır.
Daha 1950’li veya 1960’lı yıllarda yazılan eserler, hazırlanan kanunlar ve yönetmelikler bugün tercümeye muhtaç hale gelmiştir. Arı Türkçe kampanyası ile dilimiz her 10 yılda yarı değerini kaybetmiş, günümüzde birkaç yüz kelimelik toplam dil bilgisiyle eğitim kitapları hazırlanmıştır. Çarşı pazardaki tabelalar, her geçen gün daha Türkçeden uzaklaşmış, ülkemiz ade bir sömürge haline gelmiştir.
Bütün bunlara karşın, eğitim alanında yabancı dil öğretme bakımından en başarısız ülkelerden olarak tescillenmişiz. “Kendi dilini bilmeyen başka dil de öğrenemez” vecizesini dikkate alarak öncelikle dilimizi doğru kaynaklardan doğru metotlarla öğrenmemiz, yeni yetişen nesli kendi klasiklerimiz ile tanıştırmamız gerek. Çarşı pazarda günlük ihtiyaçlar ve tanıtımlar için yabancı dil kullananlara karşı mutlaka tepkimizi dile getirmemiz, bu sektörlerle ile alışverişimizi durdurmamız gerek. Vitrininin önüne patates suratlı şişko İngiliz heykeli koyan bir lokantaya başka hiçbir sebep yoksa da uğramadığım gibi markasını veya tabelasını yabancı kelimelerle bozan esnafa mutlaka itiraz ederim. Bütün bunlar yabancı dil öğrenme teşvikimizle de çelişmemektedir.
Sonuç olarak dilde yaşanan kuşak çatışması, başta ülkemiz olmak üzere İslam/Türk toplumlarında uzun vadeli emperyalist müdahalenin
neticesidir. Böylece bir milletin farklı coğrafya ve devletlerdeki fertleri kendi tarihinden, dininden, milli değerlerinden koparıldığı gibi birbirleriyle de irtibatı kesilmiştir. Milletlerarası sahada en büyük zenginlik olan kültür ve medeni varlık açısından mahrum duruma düşürülmüştür. Asırlarca aynı millet çatısını paylaşan etnik veya mezhep bakımından farklı insanların birbirin düşman haline getirilmesinde ve her gün büyüyen savaş ateşlerinde bu dil sömürü maşasının kullanılmış olmas tartışılmaz.

Yorumlar