Rivayete göre,1940'larda geçmiş bir olay:O zamanlar taşımacılık kamyonla yapılıyor.Bir kamyon yolcularını yüklenirken Erzurum yakınlarındaki Köprüköy'e gidecek bir yolcu gelir.Şoför ile yolcu arasında şu konuşma geçer:
Yolcu:"Dadaş,hele beni bir Köprüköy'e götür."
Şoför:"Hele geç."
Yolcu:"Kurban kamyonun üzerine binmeyeyim, sovuktur, rüzgardır; şoför mehelline oturayım."
Şoför:"Tamam geç."
Yolcu:"Şoför mehelli kaç kuruştur?"
Şoför:"Yirmi beş kuruş."
Yolcu:"Ben beş kuruş versem olmaz mı?"
Şoför:"Dadaş,hem şoför mehelli hem Körpüköy hem beş kuruş; bu nasıl iş?"
Küçük Şeyler...(Üstün DÖKMEN)
Galiba pek çoğumuz, -belki de hepimiz- Bektaşi gibi
hayattan yüz altın istiyoruz. Veya dadaş gibi, hayat bizi
şoför mahallinde, Köprüköy'e beş kuruşa götürsün
istiyoruz. Bu istediğimiz olmadığında da küçük aksiliklere
esef ediyoruz, öfkeleniyoruz. Yüz altın sendromu
yüzünden hem kendimizi hem çevremizi huzursuz
ediyoruz..
Diyelim Anahtarınızı Unuttunuz
Diyelim bir sabah evden çıktınız ve anahtarı evde unuttuğunuzu fark ettiniz. Üç kat merdiven çıkıp anahtarı alacaksınız. Bu durumu olgunlukla kabullenir misiniz, yoksa kendinize esaslı miktarda kızar mısınız? Sanırım çoğunluk, "Allah beni kahretsin, Allah benim belamı versin" diye söylene, söylene çıkıyor merdivenleri. Niçin kızıyorsunuz kendinize? Bugüne kadar pek çok defa anahtarlı çıktınız evden; bu başarınızdan ötürü hiç kendinizi kutladınız mı? Hayır. Doğru şeyler yaptığımız zaman kendimizi kutlamayız, hatalı bir şey yapınca kızarız. Niçin? Bunun nedeni hayattan yüz altın beklememiz olmalı.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizleri hedefimize ulaştırmak için faydalı olacaktır. Şimdiden çok Teşekkür Ederiz...
Siz de çalışmalarınızı, tecrübelerinizi bizimle paylaşın, sitemizde yayınlayalım.
İrtibat: yunuscibiz@gmail.com recepevren34@gmail.com fenci_77@hotmail.com