Sultan III.Mustafa Ve Laleli Baba
Sultan Mustafa, halim, selim, hafif çekik gözlü ve
kumral bir zattır. İtina ile taradığı sakalı çehresine çok yakışır. Tatlı
dillidir, güler yüzlüdür, dindardır. Her Osmanlı Padişahı gibi haksızlıktan çok
korkar, bedeli ne olursa olsun adaleti yerine getirmeye çalışır. Biteviye okur,
Batılı yayınları da dikkatle izler, mesela Astronomiye çok meraklıdır. Tıp ve
mühendislik üzerine yazılan eserleri tercüme ettirir ve çoğaltıp dağıtır.
“Cihângir” mahlasıyla nefis şiirler yazar ve hatırı sayılır bir hattattır.
III. Mustafa Han her ne kadar düşmanlarla uğraşmaktan
oturmaya fırsat bulamadıysa da sanayi, ticaret ve bayındırlık alanında
fevkalade güzel projeler yapar. Daha o günlerden Süveyş Kanalını kazdırmayı
düşünür, dahası İzmit Körfezini, (Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri vasıtasıyla)
Karadeniz’e açmayı planlar. Ancak Osmanlı çok sıkıntılı günler yaşar, Ruslar,
Rumlar ve İranlılarla savaşmaktan nefes alamaz. Kaldı ki Yeniçeriler gemi azıya
alır, başa bela olurlar. Sultan çaresiz kaldığı anlarda divitine sarılır ve
derdini kâğıdına fısıldar:
Yıkıluptur bu cihan sanma ki bizde düzele,
Devleti Çarh-i deni verdi kamu mübtezele
Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemen merhamet-i lem-Yezel’e
Devleti Çarh-i deni verdi kamu mübtezele
Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemen merhamet-i lem-Yezel’e
(Anladığım kadarıyla “dünyanın çivisi çıkmış” diyor,
“tuttuğun elinde kalıyor, Allah akıbetimizi hayrede”)
Olacak bu ya, Dersaadet 1766 zelzelesi ile büyük yara
alır, Mustafa Han, Eyyub ve Fatih Camii’lerini, Kızkulesini, Kapalıçarşıyı,
Baruthaneyi, Saraçhaneyi ve Tophaneyi adeta sıfırdan yaptırır. Hasar gören
binlerce binayı ya onartır, ya da yıktırır.
Sultan Mustafa çok cami yaptırır. Ama onun gözünde
Laleli Camii’nin ayrı bir yeri vardır, bu muhteşem esere adını verecek,
asırlarca anılacaktır. Muhteşem külliye (etrâfındaki sebil, imâret, türbe, muvakkithâne,
han, hamam ve dükkanlarla birlikte) sadece 4 yılda tamamlanır. Mimar Mehmed
Tâhir Ağa bu zarif eserle yeni bir tarz yakalar, adeta çığır açar.
Rivayet olunur ki Laleli Camii’nin şekillendiği
günlerde Padişah inşaatı görmeye gelir. Ona civarda yaşayan bir gönül ehlinden
bahsederler, “haydi gidelim hayır duasını alalım” deyip, kapısını çalar.
Deni dünya...
Deni dünya...
Ancak milletin hikmetli sözlerini aktara geldiği pamuk
sakallı ihtiyar, o gün derin bir sükut içindedir, sanki lisan-ı hal ile “bizim
sustuğumuzdan anlamayan” der “konuştuğumuzdan ne anlar?”
Sultan Mustafa kendince bir zarf atıp, feyzli bir
sohbete maya çalmaya çalışır, “Efendi Hazretleri, bu dünyada en güzel şey
nedir” diye sorar.
Laleli Baba elini “boşveeer” gibilerinden sallar,
“denî (alçak) dünyanın güzelliğinden n’olsun sultanım” der, “eğer rahatlıkla
yiyor ve def-i hacetini sıkıntısız yapıyorsan tamam. Başka bir şey arama.”
Yakıştıramaz ama...
Yakıştıramaz ama...
Sultan Mustafa derin mevzulara kapı aralamaya
çalıştığından olsa gerek, bu sade ve kestirme cevaba bozulur, ancaaak...
Ancak birkaç gün sonra nasıl bir kabızlığa yakalanır
anlatılamaz. Hekimin biri gelir, biri gider, derdine çare bulamazlar. Kaşık
kaşık yağlar içer, bin çeşmeden su getirtir, otlar kökler müshiller... Ma fi
fayda...
Utanmasa divan toplantısında ağlayacak, kafasını
duvarlara vuracaktır ama...
Neden sonra aklı başına gelir “galiba boşuna uğraşıyoruz” der, “korkarım bu derdin ilacı Laleli Baba’da!”
Neden sonra aklı başına gelir “galiba boşuna uğraşıyoruz” der, “korkarım bu derdin ilacı Laleli Baba’da!”
Derhal yaşlı dervişin huzuruna koşar, önce affını
ister sonra derdini arzetmeye bakar.
Laleli Baba “o iş kolay” der, “ama ne vereceksin karşılığında?”
- Ne istersen vereyim, hatta ben kalkayım, gel sen otur tahtıma.
- Amaaan kalsın. Bir def-i hacete bile değmeyen saltanat neye yarar?
Ya kabir azabı?
- Karnımın ağrısı dayanılacak gibi değil hocam.
- Demek şuncağız karın ağrısı koca Sultanı bile kıvrandırıyor. Kabir azabı nicedir acaba?
- Yalvarırım bir şeyler yapın.
- Pazarlığımız bitmedi ama?
- Bu camiye adınızı vereyim. Müminler ibadet ettikçe sizi hatırlasın, asırlarca Fatiha okusunlar.
- Bak bu hiç de fena bir teklif değil. Duaya çok ihtiyacım var ve olacak da...
Laleli Baba o bereketli nefesiyle bir şeyler okuyup sırtını sıvazlar, Padişahın ağrısı sızısı kalmaz.
Laleli Baba “o iş kolay” der, “ama ne vereceksin karşılığında?”
- Ne istersen vereyim, hatta ben kalkayım, gel sen otur tahtıma.
- Amaaan kalsın. Bir def-i hacete bile değmeyen saltanat neye yarar?
Ya kabir azabı?
- Karnımın ağrısı dayanılacak gibi değil hocam.
- Demek şuncağız karın ağrısı koca Sultanı bile kıvrandırıyor. Kabir azabı nicedir acaba?
- Yalvarırım bir şeyler yapın.
- Pazarlığımız bitmedi ama?
- Bu camiye adınızı vereyim. Müminler ibadet ettikçe sizi hatırlasın, asırlarca Fatiha okusunlar.
- Bak bu hiç de fena bir teklif değil. Duaya çok ihtiyacım var ve olacak da...
Laleli Baba o bereketli nefesiyle bir şeyler okuyup sırtını sıvazlar, Padişahın ağrısı sızısı kalmaz.
Bakın şu işe ki Eyyûb, Fatih, Ayazma, Laleli gibi
muhteşem camileri yaptıran III. Mustafa, hiçbirine ismini koyamaz.
Cenazesi Lâleli Camii yanında bulunan türbeye
defnedilir, Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) kadem-i şerifini (mübarek
ayak izini) bir çekmeceyle başucuna koyarlar.
Mustafa Hanın hanımları (Âdilşah ve Aynülhayat Kadınefendiler), oğlu III. Selim Han ile kızları Hibetullah Mihrimah ve Mihrişah sultanlar da aynı kubbe altında yatmaktadırlar...
Mustafa Hanın hanımları (Âdilşah ve Aynülhayat Kadınefendiler), oğlu III. Selim Han ile kızları Hibetullah Mihrimah ve Mihrişah sultanlar da aynı kubbe altında yatmaktadırlar...
Cenab-ı Hak bizleri Laleli Baba’nın, III. Mustafa’nın Şefaatlerinden
mahrum etmesin. Amin.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizleri hedefimize ulaştırmak için faydalı olacaktır. Şimdiden çok Teşekkür Ederiz...
Siz de çalışmalarınızı, tecrübelerinizi bizimle paylaşın, sitemizde yayınlayalım.
İrtibat: yunuscibiz@gmail.com recepevren34@gmail.com fenci_77@hotmail.com