“Gerçeğin engin okyanusu önümde keşfedilmemiş olarak uzanırken ben
yalnızca kumsalda oynayan bir çocuk gibiyim” Newton
Özet
Bu yazının amacı küreselleşme, dijital teknoloji ve
beyin araştırmaları ekseninde öğrenmenin geleceğine bakmaktır. Bu konuların ele
alındığı ve öğrenmenin geleceğinin nasıl olacağının tartışıldığı bu yazıda son
yıllarda üzerinde durulan beyin araştırmalarına değinilmiştir. Beyin
hücrelerinin, aldıkları uyarılara karşı kendilerini değiştirebilme yeteneği
olarak bilinen “beyin plastisitesi”,
öğrenme ve hafızanın temelidir. Bu sonuçlar ışığında
öğrenme sürecini yeniden tasarlamak gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Öğrenme, Küreselleşme,
Dijital Teknoloji, Beyin
Bu sene okula başlayan
çocuklar 2070 yılında emekli olacaklar. Bırakın 2070’ i, on sene sonra dahi
dünyanın ne durumda olacağını bilmiyoruz. Değişiğimi tetikleyen iki unsur var:
teknoloji ve nüfus (Robinson, 2010). Dünya’ da 2008 yazında 250 milyon insan
bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmiştir. Bu göç sürecinde insanlar
eşyalarının yanı sıra kültürlerini, alışkanlıklarını da beraberinde taşımıştır.
Dijital teknolojiler dijital yerliler ve dijital göçmeler kavramlarını
doğurmuştur.
Kavram olarak “küresel” (global) sözcüğünün kökeni 400 yıl
öncesine gitmektedir. Global kelimesi üç boyutlu yuvarlak fiziksel bir şekil ve
dünya anlamlarında kullanılmaktadır. Meydan Larousse’ da ise global kelimesi
“tümüyle ele alınmış olan” anlamındadır .
Küreselleşme kavramı ilk olarak 1960’lı yılarda kullanılmaya başlanmıştır. 1980’li
yıllarda sık sık kullanılır hale gelmiştir. 1990’lı yıllarda ise bilim
adamlarının önemini kabul ettiği bir sözcük haline gelmiştir. Küreselleşmenin 4 boyutu
vardır. Bunlar; siyasi, kültürel, teknolojik ve ekonomiktir.
Küreselleşmenin riskleri ve beraberinde getirdiği fırsatlar ile
devam eden bir süreçtir.
Bu durum diğer kültürlerin ve geleneklerin insanlarıyla iletişim
kurma ve işbirliği yapma, insanlığın kültürel çeşitliliğine saygı, barışın
korunmasına ve küresel dünyanın oluşumuna tüm insanların demokratik katılımı
gereksinmelerini ortaya çıkarmaktadır.
Küreselleşen dünya kaosu da beraberinde getirmiştir. Hızla değişen yaşantının getirdiği
yenilikleri yakalamak bir hayli zorlaşmıştır.
Bilgi toplumunda, yaşam boyu öğrenme ve birden çok meslek edinme
daha popüler hale gelmiştir. Bilgi toplumunda, eğitimin önemli bir görevi
küreselleşen dünyada öğrencilerin küresel problemlere karşı derin yaklaşımlar
kazanmalarına çalışmasıdır. Bu da
öğrencilere “Eleştirel Düşüncenin” kazandırılmasıyla mümkün olacaktır.
DİJİTAL TEKNOLOJİ
“Yirmi birinci yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyi
öğrenemeyenler olacaktır.” Alvin
Tofler
21. yüzyıla gelindiğinde bu değişim sürecine bir yeni dönem daha
eklenmiş, insanlar küresel bir ağa bağlanarak dünyanın her tarafına kolayca
ulaşabilecek seviyeye gelmiştir. Araştırmanın ve öğrenmenin zevkine varan bu
nesil bilgiye çok daha fazla önem vermiş, gelişmenin ve ilerlemenin çözümünü
bilimde bulmuştur. Böylelikle iletişim ağını geliştirerek her tarafa ulaşıp
öğrenmek istediklerine kolaylıkla ulaşmaya başlamıştır.
Tarım, sanayi
ve bilgi devrimlerinden söz eden Toffler tarım
devriminin 1000 yılda, sanayi devriminin 300 yıl sürdüğünü, bilgi devriminin
100 yılda tamamlanacağını öngörmektedir (Toffler, 1996) .
Tarım ve sanayi toplumlarında “güç”
insan ve makine gücü bilgi toplumunda “güç”, bilginin, yani aklın gücünden
yararlananlardadır Bu bağlamda bilgi üretiminde ve işlenmesinde kullanılan bilgi iletişim
teknolojileri bilgi toplumunun en belirleyici göstergelerinden biridir.
Toffler’a göre bir teknolojinin etkisi o
teknolojinin bir işi yapmak için gereken insan yeteneklerini kaç kat
artırdığıyla ölçülür (Toffler, 1996).
Ø Otomobil ve pulluk insan
yeteneklerini 10’ar kat artırmıştır. Pulluk tarımsal üretimde 10 kat artış
sağlayan kimyasal gübreyle birlikte kullanıldığında tarım devrimine yol
açmıştır.
Ø İnsan yeteneklerini 1000
kat artıran buharlı makine sanayi devrimine yol açmıştır.
Ø Bilgi teknolojileri
bilginin toplanmasında, işlenmesinde, depolanmasında insan yeteneklerini
milyonlarca kat artırmıştır. Aynı şekilde iletişim teknolojileri de bilginin
ağlar aracılığıyla bir yerden bir yere iletimini milyonlarca kat hızlandırmıştır
(Toffler, 1996).
Teknoloji
baş döndürücü bir hızda gelişiyor. Otuz yaşını aşmış kişiler teknoloji
başlamadan çok önce doğdular. Ve hayatlarında dizüstü bilgisayardan, kameralara
ve internete kadar bir çok teknolojiyi süreç içinde öğrendiler. Bir yabancı
dili, araba kullanmayı nasıl öğrendilerse bu teknolojik araçları da o şekilde
öğrendiler. Kimileri bu konuda sıkıntılar yaşarken kimileride neredeyse
uzmanlaştı E-postalar gönderiyor, power-point sunumlar hazırlıyor, sosyal
paylaşım sitelerinde paylaşımlarda bulunarak teknolojik çağın gereklerine uygun
yaşadığımızı düşünüyoruz. Ancak kendimizi özellikle de 20 yaşın altındakilerle
karşılaştırdığımız zaman amatörden farksız. 20 yaşın altındakiler teknolojik devrimle
birlikte doğdular. Bizlerin yabancı dil öğrenmek gibi gördüğümüz “teknolojik
dil” onların anadili oldu. Aynı anda birçok teknolojiyi kendi kendilerine
öğrenebiliyorlar.
Marc Prensky “Dijital Yerliler,
Dijital Göçmenler” adlı çalışmasında. Dijital teknolojileri kullanarak
yetişenlere “Dijital yerliler”,
İnternet ve web çağından önce doğanlara, teknolojileri sonradan öğrenenlere ‘Dijital göçmenler’ olarak
adlandırmaktadır. adlan Internet,
bilgisayar ve cep telefonu gibi dijital medya araçlarını kullanarak yetişen
günümüz öğrencilerinin öğrenme tarzlarının, daha çok basılı kaynakların
kullanıldığı ortamda yetişmiş olan öğretmenlerinin öğrenme tarzlarından farklı
olduğunu belirtmiştir. Dijital yerliler dijital göçmenlerden farklı düşünmekte
ve bilgiyi de tamamen farklı bir biçimde işlemektedirler. Bilgisayarla büyüyen
dijital yerliler “Hipermetin zihinler” geliştirirler. Daldan dala atlarlar.
Bilişsel yapıları sanki sıralı değil paraleldir. Dijital yerlilerin düşünme
kalıpları da değiştiğini belirten Prensky, “nöroplastisite” (beynin çeşitli uyarıcılara karşı kendi
kendini şekillendirebilme yeteneği) araştırmalarının bulgularına işaret
ederek “farklı türdeki deneyimlerin
farklı beyin yapılarına yol açtığını” ve “beynin değiştiğini ve aldığı girdilere göre kendini farklı bir biçimde
düzenlediğini” öne sürmektedir (Tonta, 2009).
21. yüzyılda herkes dijital teknoloji çağında yetişeceğinden dijital
yerlilerle dijital göçmenler arasındaki ayrımın giderek ortadan kalkacağı ve “dijital bilgelik” kavramında üzerinde
birleşilecek. Prensky, dijital bilgelik kavramına iki açıdan bakmaktadır:
Birincisi: Dijital bilgelik hem doğuştan gelen kapasitemizin üzerinde bilişsel
güce erişmek için dijital teknoloji kullanımı sonucu meydana gelen bilgelik
(hikmet). İkicisi ise, yeteneklerimizi artırmak için teknolojinin akıllı
kullanımındaki bilgelik (Tonta, 2009).
Newcastle üniversitesinde (İngiltere) Eğitim Teknolojileri profesörü Sugata Mitra,
"dünyanın en fakir yerlerine, en iyi öğretmenleri götürmek imkânsız"
diyor. Sugata, oradaki çocuklara, başlarına kimseyi koymadan, sadece
bilgisayarla İngilizce öğretmiş. Sokaklardaki duvarlara delik açıp, bilgisayar
koymuş. Hatta sıcaklık da katmak için, 'büyükanne motivasyonu' denen unsuru da
katmış. Dünyanın çeşitli yerlerindeki teyzelere, akşamüstü bir saat çocuklara
skype'la bağlanıp, neler öğrendiklerini sordurtmuş. Onları her seferinde
bilgisayarla baş başa bırakıp, gitmiş ve sonra dönüp, ödevlerini yapabilmişler
mi diye bakmış. İkinci yılın sonunda çocuklar İngilizce konuşmayı öğrenmişler.
Eğer ilgisini uyandırmayı başarırsanız, her çocuk öğrenebilir savını ortaya
koyan Prof. Mitra biz eğitimcilerin 21.yüzyılın öğrenme rolünü “merak ettirme”
olarak belirliyor. Merak noktası aslında tümüyle beynin yapısıyla ilişkili
(Mitra, 2010).
BEYİN ARAŞTIRMALARI
İnsan beyni
bizim anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı onu anlayamayacağımız kadar aptal
olurduk Joestin Gardner
Beyin iç içe üç bölümden oluşur. Orta
beyinde bulunan “hipokamp” “hafızanın merkezidir. Bu merkez adeta beynin
yazıcısı faaliyeti gösterir. Hipokamp bölgesi
bilgilerin kalıcı hafızaya geçip geçmeyeceğini karar veren merkezdir. Beynin
hipokamp olarak adlandırılan bölgesinde, sinapsisler (nöronların
birbirileriyle haberleştikleri noktalar) yüksek frekanslı elektrik
sinyalleriyle uyarılınca sinaptik bağlantılar güçleniyor (Greenfield,
2006; Çakmak, 2010). Öğrencinin konuya ilgisinin
çekilmediği, merakın uyandırılmadığı ve konunun zevkli ve eğlenceli hale
getirilmediği “öğretme süreçlerinin “başarısız kalması” “hipokamp” denilen beyin bölgesinin uyarılmamasıyla ilgilidir. Üzerinde
“merak ve ilgi” etiketi taşımayan bilginin beyne girmek için gerekli vizeyi
alması mümkün değildir. Bu yüzden “merak ilmin hocası “
denilmiştir.
İnsan beyninin işlev gören kısmı nöronlardan oluşur ve bu nöronlar
elektrikle çalışır. Her bir nöron yüz mili volt elektrik enerjisi üretildiğinde
aktif olarak çalışır hale gelir. 100
milyar hücre arasında, saniyenin yüzde biri kadar sürede, her bir hücrenin
başka bir hücre ile 10.000’ den fazla bağlantı kuracak şekilde işlem
yapabildiğini düşünün. Beynimizde yaklaşık yüz milyar nöron vardır. Beyin gücü denilen şey beyin hücrelerinin
çalışmasının sonucudur. Nöronların çalışması günümüzde EEG denilen
aletle, elektrik akımı ölçülerek incelenebiliyor
Nöronlar(sinir hücreleri) yenilik düşkünüdür. Yeni şeyler düşünürken, yeni fikirler
öğrenirken, bilmediğimiz bir yeri gezerken nöronlarımız çok canlıdır.
Çünkü yeni durumlar yeni nöral ağlar demektir. Tamamen yeni şeyler denerken
beynimiz şendir. Mevlanın söylemiyle “Dün dünle beraber gitti cancağızım, şimdi yeni şeyler
öğrenmek lazım”.
Beyin hücreleri arasındaki bağlantıları
gelişmemiş insanlar, beyinlerine ne kadar bilgi yığılmış olursa olsunlar düşünce-muhakeme-
akıl yürütme becerileri gelişmemekte, bu yüzden eğitilmiş sayılmamaktadır.
Günümüzde nörobilim eğitim-öğretim alanına da girmektedir. Öğrenme
kavramı 21.yy’ da öğrenme=network oluşturma olarak tanımlanmaktadır.
Beyinle ilgili araştırmalarda öne çıkan konulardan biri "beyin
plastisitesi" denen durumdur. . Beyin hücrelerinin, aldıkları
uyarılara karşı kendilerini değiştirebilme yeteneği olarak bilinen beyin
plastisitesi, öğrenme ve hafızanın temelidir. Nöroplastisite, insanların bir
etkinliği tekrar tekrar yapmaları halinde nöral ağlarının kendilerini etkinliğe
göre şekillendirmeleri anlamına gelmektedir. İnsanlar yeni şeyler denemeyi ya
da uygulamayı bıraktıklarında beyin, patikalar ya da yollar oluşturan
bağlantılı hücreleri ortadan kaldırır, tavsiye eder ya da budar (Selçuk, 2011)
SONUÇ
Bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, üretim ve iletişim
sistemlerinin sunduğu olanakların da hızlı artmasına neden olmaktadır. Tüm bu
gelişmeler beraberinde rekabeti getirmekte ve bu rekabet ortamında yer
alabilmek ise, üretim için gerekli makineleri satın almak, teknolojik alt yapı
oluşturmak ve üründe kaliteyi sağlamak gibi çeşitli koşulların sağlanmasını
gerektirmektedir. Ancak, söz konusu bu koşulların bir kere sağlanması,
sürdürülebilir bir üstünlük için yeterli değildir. Sürekli büyümenin
hedeflendiği bir rekabet ortamında “sürekli farklılık” oluşturabilmek önem
kazanmaktadır.
Öğrenme ve bireyin kendini geliştirmesi zamana bağlı olmaksızın
değişik ortam ve kişi seçenekleriyle hatta bireyin
kendi kendine öğrenmesini gerçekleştirdiği bir süreç olarak görülmektedir.
Günün her hangi bir saatinde dünyanın herhangi bir yerindeki bir kişiye bir
ortama bağlanarak öğrenme gerçekleşebiliyor. Her türlü sistem gibi öğrenmede
küreselleşmeden payını alıyor. Ancak bu noktada ulaşılan bilgi bizleri
kendimizden öteye götürebiliyor mu? Ulaşılan bilgiler etik ilkeler çerçevesinde
değerlendirilebiliyor mu? Beyin araştırmaları ışığında eğitim ortamı, öğrenme
süreci yeniden tasarlanabiliniyor mu? İşte bu soru işareti. Çünkü bilgi,
gelişime katkı sağlamasının yanında kaosu da beraberinde getirdi. Sufiler şöyle der: “Sizi
kendinizden öteye götürmeyen bilgi cehaletten beterdir.”
KAYNAKÇA
•
Akçay, Cengiz.
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/159/akcay.htm
•
Çakmak, Osman. Beyin Nasıl Öğrenir? http://www.sosyalhizmetuzmani.org/beyinnasilogrenir.htm.
Erişim. 17.09.2010
•
Gardner, Howard (2006). Geleceği İnşa Edecek Beş
Zihin. İstanbul: Optimist Yayım Dağıtım.
•
Greenfield, Susan (2006). İnsan Beyni. İstanbul:
Varlık Yayınları.
•
Mitra, Sugata ( 2010). The child-driven
education. http://www.ted.com/talks/sugata_mitra_the_child_driven_education.html.
Erişim: 17.09.2010.
•
Morgan, Nicola (2009). Beynini Tanı. Tudem
Yayınları.
·
Robinson,
Ken (2010). Öz. İstanbul: Doğan Yayıncılık.
·
Sekman,
Mümin (2011). Herşey Beyinde Başlar. İstanbul: Alfa Yayınları.
·
Selçuk,
Ziya (2011). Eğitim Araştırmaları ve Eğitim Uygulamaları. http://www.ozelokullardernegi.org.tr/sempozyum_sonuc.html. Erişim 15.03.2011.
·
Toffler,
Alvin (1996). Üçüncü Dalga. 3.basım. İstanbul: Altın Kitaplar.
·
Tonta, Yaşar (2009).
Dijital Yerliler, Sosyal Ağlar ve Kütüphanelerin Geleceği. Erişim: 10.01.2011
·
Zengingönül,
Oğul (2010). Nedir Bu Küreselleşme? Kaçabilir miyiz? Kurtulabilir miyiz?. http://ekosem.ieu.edu.tr/siyasa/siyasaogusonl.pdf.
Erişim: 22.10.2010.
Mürşide Demirkol
Eğitim Uzmanı
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizleri hedefimize ulaştırmak için faydalı olacaktır. Şimdiden çok Teşekkür Ederiz...
Siz de çalışmalarınızı, tecrübelerinizi bizimle paylaşın, sitemizde yayınlayalım.
İrtibat: yunuscibiz@gmail.com recepevren34@gmail.com fenci_77@hotmail.com