YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
2000-2001 EĞİTİM
ÖĞRETİM YILI
ÇOCUKTA DIŞ DİSİPLİN Mİ?
İÇ DİSİPLİN Mİ?
GELİŞİM VE ÖĞRENME
YIL İÇİ ÖDEVİ
Dersi Sunan: Dr. Sema
KARAKELLE
Ödevi Hazırlayan:İsmail
TOSUN
YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü
Çevre Mühendisliği Anabilim
Dalı
Doktora Programı
9630075
Teslim Tarihi :
Ocak 2001
İÇİNDEKİLER
Sayfa
GİRİŞ...................................................................................................................... 1
NEDEN ŞİDDET ?................................................................................................. 2
Şiddetin Sebepleri.................................................................................................... 3
DİSİPLİN NEDİR?................................................................................................ 5
Eğitim Sistemimizde Disiplin................................................................................... 6
Etkili Disiplin........................................................................................................... 6
Ailede Disiplin ve Çocuk Eğitimi............................................................................ 8
İç Disiplin Nedir?..................................................................................................... 9
ŞİDDET ÖNLENEBİLİR Mİ?............................................................................. 10
Şiddetin azaltılabilmesi için neler
yapılabilir?........................................................ 11
Ceza - Ödül Yöntemi............................................................................................. 11
Övgü, Sen İletisi, Ben iletisi ve Etkin
Dinleme..................................................... 12
Cezanın Etkileri...................................................................................................... 13
Aşırı Hoşgörü Etkili Olur mu?............................................................................... 14
ÇOCUK DİSİPLİNİNDE SEÇENEKLER......................................................... 14
Altı basamaklı sorun çözme işlemi......................................................................... 15
Sonuç..................................................................................................................... 16
Kaynaklar............................................................................................................... 16
Çocukta Dış
Disiplin mi? İç Disiplin mi?
GİRİŞ
Kişi kendisine
yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına da yapmamalıdır. Böyle bir klasik
cümle ile başlamamın sebebi önemli bir “kısır döngü”ye parmak basmak içindir.
Çocuk doğar, büyür, hayatı boyunca toplumda bir takım izler bırakır ve sonunda
her canlı gibi hayatı sona erer. Ancak toplumda kişilerin ölümüyle son bulmayan
gelenek görenekler, tavır ve davranışlar vardır.
Toplumda tarih
boyunca herkes birilerinden şikayetçidir: Öğrenci öğretmenden, çocuk ana
babasından, asker komutandan, memur amirden, işçi işverenden, muhalefet
iktidardan... Kısacası statüye bağlı olarak “alt”lar “üst”lerden dert yanarlar.
Karşılıklı ilişkilerin mükemmel olduğu durumlar yok denecek seviyededir.
Bütün
olumsuzluklara rağmen insanlar mevcut sistemi gözden geçirip, yeni arayışlara
girme ihtiyacı hissetmezler. "Çocukta Dış Disiplin mi? İç Disiplin
mi?" adlı kitabın yazarı Thomas Gordon, çocukların kendi iç disiplinlerini
geliştirmelerine imkan sağlamak için özellikle ana baba ve öğretmenlere yeni
bakış açıları sunmaktadır. Şimdiye kadar uygulana gelen ceza ödül yöntemlerinin
ve diğer yöntemlerin çocukların üretken ve bağımsız iş yapma şansını azalttığı
bir gerçektir. Bu kitapta çocuk-ana baba, öğrenci-öğretmen, işçi-işveren vb.
ilişkilerinde etkili iletişimin yolları gösterilmektedir.
Birinci
bölümde, disiplinin tanımı, geleneksel ceza-ödül sistemi sorgulanmış,
çocukların davranışlarını değiştirmede etkili olmadıklarını anlatmıştır. İkinci
bölümde ise çocukların davranışlarını değiştirmek için denetim gerektirmeyen
yöntemlerden bahsetmekte, problem çözümü için yeni yöntemler sunmaktadır.
Bu kitabın
özellikle genç öğretmen adaylarının bakışlarında önemli bir etkisinin olacağını
düşünüyorum Bu yüzden, üniversitelerin ilgili bölümlerinde ders kitabı olarak
okutulmasının faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bu ödev
kapsamında "Çocukta Dış Disiplin mi? İç Disiplin mi?" kitabı
okunmakla beraber, disiplin, çocuk eğitimi ve şiddet konularında Türkiye'de
yapılan bazı araştırma ve anketlere de ulaşılarak bu yazı kaleme alınmıştır.
NEDEN ŞİDDET ?
Gelir
seviyesi, eğitim seviyesi, sosyal yaşantısı ne olursa olsun toplumun her
kesiminde az veya çok şiddet olaylarına rastlamak mümkündür. Okulda, aile
içinde, sokakta, iş yerlerinde hatta seçilmiş kişilerden oluşan “Meclis”lerde
bile sözlü veya fiziksel şiddet olayları görülmektedir. Şiddeti önlemeğe
katkıda bulunmak amacıyla, yazılan birçok kitap, yapılmış araştırma ve inceleme
olmasına rağmen, yine de TV'de, gazetelerde şiddet haberlerine sık sık tanık
oluruz. Gazetelerde çıkan bazı haber başlıklarına bir bakalım:
"Evden
okula şiddet"
Öğrencilerin
psikolojik sorunlarını çözmekle görevli rehber öğretmenlerin sayısı kadrolardan
çok az. Ailede şiddet gören çocuğun bu şiddeti okulda uyguladığını belirten
rehber öğretmenler çaresiz kaldıklarını söylüyor (Milliyet, Nail GÜRELİ)
“Okuldan
Meclis'e : Bitmeyen şiddet’’
Şiddet, sanki toplumsal
hastalığımız. Tüm çabalara rağmen, okulda şiddet uygulamasına son
verilemediğini görüyoruz. ‘‘Eti senin, kemiği benim’’ anlayışının, ‘‘Nush ile
uslanmayanı etmeli tekdir/Tekdir ile yola gelmeyenin hakkı kötektir’’
nasihatının hüküm sürdüğü bir toplumuz. Böyle bir toplumda da şiddet, maalesef
ailede başlıyor, okula, karakola, sokaklara ve hatta Meclis'e kadar uzanıyor
(Aydın CANDABAK, Hürriyet)
“Okulda
dayak”
.... İlköğretim Okulu orta
ikinci sınıf öğrencisi Umut Tuncer, Müdür Zeki Alparslan'dan yediği dayak
sırasında eski bir yarasının üzerine de darbe aldığı için ameliyat olacak
(Sevinç YAVUZ, 12 Mayıs 1999, Hürriyet).
“Öğretmenin
vurduğu yerde gül bitmeyecek”
İstanbul İl Milli Eğitim
Müdürü Balıbey öğrencilerine dayak atan 40 öğretmen hakkında soruşturma açtı.
Veliler, bu haberi mutlaka okuyun.... Okullarda şiddet olaylarını en aza
indirmek için çalışmalar yaptıklarını kaydeden İstanbul Milli Eğitim Müdürü
Ömer Balıbey, İstanbul'da 40 dayak şikayeti aldıklarını ve şikayetler üzerine
40 ayrı inceleme başlattıklarını açıkladı. (Sultan Uçar, Star)
Her ikisi de ünlü olan
sanatçılardan birinin eşi hakkında söyledikleri insanı ürpertiyor:
"Ya öldürecektim ya
boşanacaktım"
Yapma diyordum,
dinlemiyordu. Artık ok yaydan çıkmıştı. Dövmeye başladım. Feci şekilde dayaklar
attım ona. Üzülerek itiraf ediyorum ama
başka çarem kalmamıştı. Laftan anlamıyordu. Öldüresiye dayak atmama rağmen yine
de anlamıyordu. Ya öldürecektim, ya boşayacaktım (Hürriyet,8 Ocak 2000).
"Hoşgörü
out, şiddet in"
Hacettepe Sosyal Hizmetler
Akademisi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Çiğdem Arıkan, 15-24 yaş arasındaki gençlerle
yaptığı çalışmada Türkiye'de ilk kez hoşgörü profilini çıkardı. Ancak aynı
çalışmada hoşgörüden çok şiddet ağırlık kazandı. Türkiye'de genç kesimin ciddi
bir şiddet potansiyeli taşıdığı ortaya çıktı. (Hürriyet, 4 Mayıs 2000)
Şiddetin Sebepleri
T.C. Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu tarafından 1993-1994 yıllarında “Aile içi şiddetin sebep ve
sonuçları” konusunda yapılan araştırma sonuçlarına göre, bütün utangaçlığa ve
gizliliğe rağmen, aile içi şiddetin yaygın bir olay olduğu tespit edilmiştir.
Fiziksel şiddete ailelerin %34'ünde, sözlü şiddete ise %53'ünde
rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da %
46'dır.
Otoriter olmak istemeyen
kişiler bile belli bir zaman sonunda otoriter kişilerin davranışlarını
sergileyebiliyorlar.
Bu kadar şiddete yatkın bir
toplumun şiddeti günlük hayatının bir parçası haline getirmesinin bir sebebi
olması gerekir. Yapılan çalışmalarda şiddetin bir çok yönünün bulunduğu ortaya
çıkmıştır. Bunlardan bazıları bu yazıda ele alınmıştır.
Anne babaların geçmişteki dayak deneyimi (%70) şiddeti bugüne
taşımaktadır. Böylece şiddetin kuşaktan kuşağa sorun çözme biçimi olarak
aktarılması ve yaşam pratikleri içerisinde bunun pekiştirilmesi ile şiddet
davranışının hem devamının hem de alanının genişlemesi bir döngü halinde devam
etmektedir. 1000 kişi üzerinde yapılan başka bir ankette, "Bazı kişilerin
dayak ve zorbalığı, çocukken evde yedikleri dayaktan veya evdeki dayak, saldırı
gibi şiddet hareketlerine tanık olmaktan kaynaklanmakta" olduğuna
inananların oranı % 88 çıkmıştır.
Şiddete maruz kalınan bir
çocukluk yaşamak, sonraki yaşamda ailede ve toplumsal alanda bir şiddet
uygulayıcısı olma şansını artırmaktadır ve büyük olasılıkla tüm bu alanlardaki
şiddet zincirinin temel ve başlatıcı halkasını oluşturmaktadır. Bu açıdan
Türkiye'deki şiddet eğilimlerini düşürmenin yolu, çocuk eğitiminde şiddeti bir
yöntem olarak kullanmaktan kaçınmaktan geçmektedir.
Şiddetin diğer bir sebebi hayat pahalılığıdır. "sürekli
fiyat artışı veya paranın sürekli değer kaybetmesi" olarak tanımlanabilen
enflasyonun, toplum hayatını olumsuz yönde etkilemek suretiyle birtakım
psiko-sosyal sorunlara sebep olduğu bilinmektedir. Adaletsiz gelir dağılımına
yol açmak suretiyle farklı gelir grupları arasında husumeti körüklemektedir.
Düşük gelir düzeyine bağlı olarak, aile içi ilişkiler gerginleşmekte ve aile
içi dayanışma sarsılmaktadır.
T.C. Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu’nca 1996 yılı içerisinde Ankara'da 800 hane halkı ile
gerçekleştirilen “Yüksek enflasyonun aile içi ilişkiler üzerine etkisi“
konusundaki araştırma verilerine göre; karı-koca arasında ortaya çıkan
tartışmaların boyutlarına bakıldığında, sert ve fiziksel şiddeti içeren
kavgaların, daha çok enflasyondan en fazla etkilenen ailelerde ortaya çıktığı
görülmüştür. Bu ailelerde sert tartışmaların oranı %24'e yaklaşırken,
enflasyondan az etkilendiği düşünülen ailelerde bu oran %18' e kadar
düşmektedir.
Yine ana babaların çocuklar
ile tartışmaları hemen hemen bütün gelir gruplarında görülmekle beraber,
enflasyondan en fazla etkilenen kesimde daha yüksek görülmüştür. Örneğin,
enflasyondan en çok etkilendiği düşünülen ailelerde fiziksel şiddete varan
tartışmalara % 12 oranında rastlanırken diğer ailelerin çocuklarıyla bu tür
tartışmalara girme oranı % 2,3' tür.
Yine aynı kurum için Doç.
Dr. Çiğdem Arıkan'ın hazırladığı ‘‘Halkın Boşanmaya İlişkin Tutumları’’ konulu
araştırmada, enflasyon, hayat pahalılığı ve kişilerin aylık gelirleri ile
şiddete olan eğilimleri arasında doğrudan bir orantı bulunduğu ortaya
çıkmıştır.
Televizyonda, sinemada ya da bilgisayar oyunlarında çok fazla şiddet izlemenin
de çocuklarda saldırgan davranışlara yol açtığı bilinmektedir. TV'de canlı
yayınlarda, ünlü kişilerin bile birbirlerine sözlü ve fiziksel şiddet
uygulamaları, çocuklarda şiddet eğilimini artırmaktadır. Bilim adamlarının
deprem konusundaki tartışmaları esnasında birbirlerine sözlü şiddette
bulunmaları, bilimsel konularda bile şiddetin bir araç olarak kullanıldığını
göstermiştir.
Alkol
ile şiddet arasında da açık bir ilişki olduğu yapılan araştırmalarda ortaya
çıkmaktadır. “Aile içinde ve toplumsal alanda şiddet“ konusunda yapılan
çalışmada sık sık alkol kullanan erkekler, yüzde 37.5 sözlü ve fiziksel şiddete
varan kavgalara da imza atıyorlar. Araştırma sonuçlarına göre, ‘‘çok şiddetli
çocuk dövülme’’ oranları hergün alkol kullanma durumunda ortaya çıkıyor.
‘‘Gençlik, Şiddet ve
Hoşgörü’’ başlığı altında gerçekleştirilen çalışmada, şiddetin nedeni
sorulduğunda, gençlerin verdikleri ilk tepki oldukça tedirgin edicidir. Araştırmaya
katılan gençlerin yüzde 63.1'ine göre, Türkiye'de insanların birbirlerine davranışları kötü. Nedenine gelince,
şiddeti besleyen ilk sorun yüzde 96.7 ile işsizlik.
Bunun hemen ardından yüzde 92.6 ile yoksulluk
geliyor. Ancak gençlerin şiddete neden olarak gösterdikleri eğitimsizlik de yüzde 93.1 ile
yadsınamayacak bir paya sahip.
Tüm veriler toplandığında,
ortaya çıkan tabloda, genç neslin yüzde 84.9'unun Türkiye'yi ‘‘hoşgörüden uzak
şiddet dolu bir ülke’’ olarak tanımladığı görülmüştür. Eğitim eksikliğinin,
kişiyi alkole, madde bağımlığına ittiğini ve öfkeyi körüklediğini de dile
getiren gençler, bir kere daha Türkiye'de öncelik verilmesi gereken konunun
eğitim olduğunu göstermiştir.
Şiddetin bir çok sebebi
olmakla birlikte temeline inildiğinde eğitim eksikliği ve yanlış disiplin
anlayışının etkili olacağı görülecektir. Ailede ve okulda uygulana gelen
disiplin anlayışı şimdiye kadar istenen sonucu vermemiştir. Bireylerin ön
planda tutulduğu günümüzde artık mevcut sistem sorgulanıp, çağdaş yeni arayışlara
girme zamanı çoktan gelmiştir. Bundan sonraki bölümde ailede ve okulda disiplin
anlayışı üzerinde durulmuştur.
DİSİPLİN NEDİR?
Disiplin; düzen, intizam ve
itaat demektir. Disiplin, bir insan topluluğunun intizam içinde yaşamasını
temin etmek maksadıyla konulan kurallara ve hükümlere ve bunların yerine
getirilmesi için alınan tedbirlere denir.
Bu genel tanımın okula
indirgenmesi durumunda ortaya çıkan "okul disiplini" tanımı şöyle
yapılabilir: Öğrencilerin düzenli çalışmalarının temini amacıyla konulan
kurallar ve hükümler ile bunlara uyumun sağlanabilmesi amacıyla alınan
tedbirlerdir.
Eğitim kurumlarımızda daha
düne kadar, "disiplin" denildiğinde kesin itaat ve ceza motivinin ön
planda olduğu bir anlayış hakimdi.
Günümüzde ise, disiplinin
amacı, sınıf düzenini sağlamak ve öğrenciyi başarıya motive ederek ona iyiyi ve
doğruyu göstermek olmalıdır. Başarısızlığı değerlendirmekten ziyade, öğrencinin
yapabildiklerini gözönüne alınmalı ve sınıf içi işbirliğine önem verilmelidir.
Bu tür bir disiplin anlayışı, ceza yerine ödülü motive edici olarak kullanır.
Ödülü kullanırken bilinçli olmak gerekir. Rastgele ve bilinçsizce verilen
ödüllerin etkisinin olmayacağı bilinmelidir.
Amerika'da sınıf disiplinini
sağlama konusunda bir takım modeller geliştirilmiş bulunmaktadır. Bunlardan en
yaygın olarak kullanılanları şunlardır:
1. Redl-Wattenberg Modeli:
1950'li yılların başında Fritz Redl ve William Wattenberg tarafından
geliştirilmiştir. Bu bilim adamları tamamen grup davranışlarını incelemişler,
bunların ferdî davranışlardan farkları ve sınıfın da bir grup olması
dolayısıyla, öğretmenin istenmeyen grup davranışlarını nasıl önleyecekleri
hakkında teknikler geliştirmişlerdir. Bunlar öğrencinin kendini kontrol etmesi,
bu safha geçildiyse öğretmenin durumu kontrol altına alması, davranışın
sonucunun ne olabileceğini açıklaması, ödül ve ceza uygulama gibi tekniklerdir.
2. Yeni Skinnerci Model:
B.F. Skinner, öğrenme psikolojisinde klasik uyran-tepki davranışçılığı yerine
"tepki-uyaran" teorisini (operant şartlanma) geliştirdi. Bu temel
üzerine, Yeni Skinnerciler "davranış değiştirme" (behavior
modification) geliştirdiler. Burada cezalandırma yerine birçok pekiştiriciler
(reinforcement) kullandılar. Önce öğrencinin yanlış davranışları analiz
ediliyor ve ona göre bir davranış değiştirme tekniği geliştiriliyor.
3. Ginott Modeli: Haim
Ginott, sınıf disiplininin sağlanması için, öğrencilerle uyumlu bir iletişim
içine girmenin şart olduğunu söylüyor. Bu insanî, güvenli ve verimli iletişim
sağlanırsa, hem disiplin olayı olmaz hem de öğrenme daha mükemmel olur.
4. Dreikurs Modeli: Rudolf
Dreikurs, sınıftaki disiplinsizliğin nedenleri üzerinde durdu. Sınıftaki gruba
ait olan ve orada değerli bulunduğuna inanan öğrencilerde disiplinsizlik
olayları azalmaktadır. Sınıfta hatalı konmuş eğitim hedefleri de
disiplinsizliğe neden olmaktadır. Eğer bütün öğrencilerin ulaşabileceği doğru
hedefler konur ve demokratik öğretim ortamı sağlanırsa, sınıf disiplini
sağlamak zor olmayacaktır.
5. Canter Modeli: Lee Canter
ve Marlene Canter'in modelleri otoriter disiplin olarak görülmektedir. Sınıfta
öğretmen ve öğrenci hakları ve bunların sınırları vardır. Bu sınırları koyup
ayarlayan öğretmendir (sert yönetici). Daha sonra sınıf kurallarının
konulmasında öğrenci ihtiyaçlarının göz önünde tutulması ve onlarla konuşma
yapılması ilkeleri de kabul edilmiştir.
6. Jones Modeli: Diğer
eğitimciler sınıfta disiplin sağlamak için sözel iletişim üzerinde dururlarken,
Fredric H. Jones, sözel olmayan iletişim üzerinde durmuştur. Bu iletişim
öğretmenin beden dili, yüz ifadeleri, jestleri, göz bağlantıları gibi
yönleridir. Öğrenci bir noktada takıldığında öğretmenin onun kendini kontrol
etmesine yardım etmesi de disiplin sağlamada önemli bir araç olacaktır.
7. Gordon Modeli: Thomas
Gordon, kendine güvenen, kendini konrtol eden, sorumlu ve işbirliğine hazır
öğrencileri yetiştirmek için öğretmenlerin ve anne-babaların neler yapması
gerektiğini araştırmıştır. Cezalandırıcı davranışlar çocukları anti sosyal ve
yıkıcı davranışlara sürüklemektedir. Gerçekten etkili disiplini her çocuğun
içinde yaratmalıdır. Öğretmenler, çocukların kendi kendilerini kontrol eden,
olumlu kararlar alan kişiler şekline gelmesine yardım etmelidirler.
Otorite, disiplin sağlama
yollarından biridir. Ancak otorite kırıcılıkla ve zorbalıkla sağlanmamalıdır.
Öğrencisinin gözünde kocaman görünen; fizikî ve kimlik üstünlüğüne güvenen bir
öğretmen, bu üstünlükleri ile otorite sağlamaya çalışmamalıdır. Güce dayalı
otorite (G otoritesi) çocuk üzerinde etkili değildir. Aslında bu otorite
kullanan insanların acizliğini, uyguladığı yöntemlerin yanlışlığını
göstermektedir.
Ceza, ödül ve emirler
vasıtasıyla disiplin doğrudan kontrol altına alınabildiği gibi, öğretmenin
rolü, dershane yönetim biçiminin rolü, öğretim yönteminin/tekniğinin rolü,
program dışı etkinlikler, öğrencilerin okul yönetimine katılması, öğrenci
arkadaşlıkları, iş ve oyun, kitaplar, öğrenciyi gözetme, uygun bir eğitim
programı, iyi bir rehberlik sistemi, etkin bir okul-veli işbirliği ile okul
binasının etkin kullanımı gibi faktörler vasıtasıyla da disiplin dolaylı yoldan
kontrol edilebilmektedir (Ergün, M., Özdaş, A.).
Eğitim Sistemimizde Disiplin
Okullarımızda disiplin
olaylarının oluşmasına mani olacak tedbirler önceden alınmakta ve bunlarla
ilgili hükümler, öğrencilere eğitimin her kademesinde yönetmelik, yönerge ve
genelge olarak bildirilmektedir. Bu anlamdaki bir disiplin anlayışına
"önleyici disiplin" denir. En kapsamlı disiplin yönetmeliği 1978'de
yayınlanan "Millî Eğitim Bakanlığı'na Bağlı Temel Eğitim II. Kademe
(ortaokul) ile Ortaöğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği"dir. Son olarak
"MEB Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği" 1995'de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yine ilkokul öğrencilerine
maddî ve manevî ceza verilemeyeceğine dair hükümler ve öğrenci intibaksızlıklarına
karşı alınacak tedbirlerden "MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliği"nde
bahsedilmektedir. İlkokullarda öğretimden çok eğitime önem verilmesi esasına
göre, öğretmenler disiplinle ilgili problemler oluşmadan önleme yollarına
gitmektedirler. Buna göre "ilköğretim kurumlarında disiplin cezası
verilmemesi esastır. Ancak, istenmeyen davranışlarda bulunmakta ısrar eden
öğrenciler hakkında, davranışlarının düzeltilmesi amacıyla okul yönetimi, veli
şube rehber öğretmeni ile işbirliği yaparak gerekli önlemleri alır. Her türlü
uyarılara ve alınan tüm önlemlere rağmen uslanmayan 6, 7 ve 8. sınıf
öğrencileri hakkında Disiplin Yönetmeliğine göre işlem yapılır."
denmektedir (Madde 118).
Mevzuatta öğrencilere
disiplin cezası verilmemesi ilke olarak yer almakla birlikte, bu mevzuatın
uygulayıcısı durumunda olan okul yöneticileri ve öğretmenlerin geleneksel
sistemleri terketmesi kolay olmamaktadır.
Etkili Disiplin
Disiplin denildiğinde
denetlemek, öğretmek eğitmek akla gelmektedir. Buradaki denetimi iç denetim
şekline yönlendirmek için çaba sarf edilmelidir.
Kısıtlayan-cezalandıran
türündeki disiplin anlayışını değiştirerek, buradaki çabayı çocukları etkilemek
için harcamak daha uygun olacaktır.
Güç kullanmaktan
vazgeçildiği takdirde çocuklar üzerinde etki artmaktadır.
Disiplinin etkili olabilmesi
konusunda uzmanların önerileri aşağıda sıralanmıştır:
Kurallarınız ve disiplin
yöntemleriniz konusunda tutarlı olun. Bir kural yaptıysanız onu yerine getirin
ve vazgeçmeyin. Çocukların kendilerinden hangi davranışların beklendiği konusunda
açıklığa ve belirginliğe ihtiyaçları vardır.
Kurallarınızı oluştururken
olanaklar ölçüsünde çocuklarınızın da katılımlarını sağlamaya çalışın. Neyi
beklediğinizi ve kurallara uyulmadığı
zaman ne tür sonuçlarla karşılaşacaklarını açıklayın.
Okullarda disiplinli bir
eğitim-öğretim sağlayabilmek için, öncelikle öğrencilerin kişilik
özelliklerinin bilinmesi ve ferdî farklılıkların dikkate alınması gereklidir.
Bu da, iyi bir rehberlik hizmeti verilmesi ve rehber öğretmenlerin öğrencileri
tanıma faaliyetleri ile mümkündür.
Eğitim programlarının
öğrenci yapısına uygun olması, öğrenci velileri ile etkin bir işbirliği, iyi
bir öğretim sağlamaya yönelik diğer faktörlerdir.
Disiplin olaylarında cezanın
olduğu kadar ödülün de çocuklar üzerinde etkisi vardır. Ödül de, ceza da
disiplini sağlamaya hizmet eden zıt kutuplu iki araçtır. Ödül, maddî hediyenin
yanı sıra, bir "aferin" kelimesi ile, öğrenciye beğenildiğini
hissettirme, onu övme, notlarını yükseltme, takdir veya teşekkür belgesi verme
şeklinde olabilir.
Eğitim alanındaki disiplinin
ordu disiplini şeklinde düşünülmesi yanlıştır. Öğrencilerin, her ne kadar
üniformaları olsa da, birer asker olmadıkları bilinmelidir. Disiplin anlayışını
yanlış algılayarak öğrencileri yanlış değerlendiren ve doğru-yanlış her şeye
itaat eden bir öğrenci grubu yetiştirmek yanlıştır.
Sınıf disiplininde
öğretmenin hareketleri, konuşma tarzı, sınıf huzurundaki pozisyonu, jest ve
mimikleri çok önemlidir. Tecrübeli olan ve sanatını iyi icra edebilen
öğretmenler, öğrenci ilgisini daima zinde tutabilir. Öğrenci ilgisinin 10
dakika, yetişkin ilgisinin de 15 dakika olduğunu göz önüne alırsak,
öğretmenliğin bir ilgi çekme sanatı olduğunu söyleyebiliriz.
Disiplin sağlamada en önemli
unsurlardan biri de karşılıklı iletişim kurabilmektir. Sınıf ortamı sadece
öğretmenin söylediği öğrencilerin dinlediği, pasif kaldığı bir ortam
olmamalıdır.
Disiplinsiz bir durumla
karşılaşan bir öğretmen; hatalı öğrenciyi başkaları önünde küçük düşürmemeli,
ferdî olarak uyarmalıdır. Öğrenci grubu içinde işlenen, fakat faili bulunmayan
bir suçtan dolayı bütün grup suçlanmamalıdır.
Disiplin problemlerinin
çıkmasını önleyici tedbirler problem çıkmadan alınmalı, yani daha çıkmadan
önüne geçmeye çalışılmalıdır. Çünkü problem çıktıktan sonra onu düzeltmeye
çabalamak çok uzun sürecektir.
Okul yönetimi ve öğretmen
okulun problemini öğrenciye yansıtmamalıdır. Özellikle son yıllarda okul
ihtiyaçları için öğrencilerden destek istenmektedir. Bu da velilerle
öğrencileri, öğrencilerle öğretmenleri karşı karşıya getirmekte, öğrenciler
para almadan okula gitmemektedirler. Mali konularda velilerle doğrudan iletişim
daha sağlıklı olacaktır.
Disiplin bozucu bir davranış
olduğunda, en son uygulanması gerekecek cezaî müeyyide veya en son söylenecek
sözü, en baştan söylememek gereklidir. Bu tepkinin gösterilmesinden önce
düşünmek ve başka çözüm yollarının olabileceğini her zaman göz önüne almak
gerekir.
Disiplini sağlamak fizikî,
ferdî ve sosyal sebeplerle zorlaşabilir. Öğrenci davranışlarını doğrudan
kontrol için, arzu edilmeyen davranışların iyileştirilmesi için uygulanacak
önlemlerde uyulması gereken, geniş kabul görmüş bazı ilkeler vardır. Bu ilkeler
şunlardır:
Bir öğrenci için bütün bir sınıf
cezalandırılmamalıdır.
Bir öğrenci için alınabilecek disiplin önlemleri,
onu diğer eğitim fırsatlarından mahrum edecek biçimde olmamalıdır.
Ceza, şahsiyete kaçmamalıdır.
Ceza, öğrenci tarafından anlaşılabilmelidir.
Cezaî önlem gizli olarak alınmalıdır.
Cezanın mutlaka verileceği kanaati hakim olmalıdır.
Cezaî önlem derhal alınmalıdır.
Cezaî önlem (psikolojik) acı vermelidir.
Cezaî önlem işlenen kabahate uygun olmalıdır.
Cezaî önlem suçluya uygun olmalıdır.
Ailede Disiplin ve Çocuk Eğitimi
Annelerin çocuğa evde
yüklediği sorumluluklara ve 4 çocuk üzerinde uyguladığı disiplin / kontrol
düzeyine bakıldığında anneler çocuklarına en çok oyuncak toplama (% 90),
kardeşe bakma (% 81), sofra toplama (%74), yatak toplama (%55) ve basit ev
işlerine yardım (%55) konusunda sorumluluk vermektedir. Annelerin çocuklarının
yemek düzenine (%81), TV izleme düzenine göre (%61) daha fazla karıştığı
görülmektedir.
Çocuğa giysi alınırken karar
verme biçimine bakıldığında çocuğa söz hakkı tanıyan eğilimin biraz ağır
bastığı görülmektedir (%55). Çocuk sayısı arttıkça çocuğa söz hakkı tanımayan
eğilim artmaktadır. Eğitim düzeyi arttıkça giyim kararında çocuğa söz hakkı
tanıma oranı da artmaktadır.
Annelerin yarısı, çocuğun
herhangi bir isteğinin yerine getirilmesi için ağlayıp tutturduğunda çocuğun
istediğini gözden geçirip makul bir istekse yerine getirmekte, geri kalan
yarısı ise ya çocuğun isteği ne olursa olsun yerine getirmemekte ya da ağlamaya
dayanamayıp mutlaka yerine getirmektedir.
Eğitim düzeyi arttıkça,
çevrenin kendisinin ılımlı bir anne olarak tanımladığını belirten annelerin
oranı yükselmektedir (hiç okumamışlarda %63, üniversite mezunlarında %74).
Annenin eğitim düzeyi
arttıkça ise çocuktan beklenen itaat dozu hızla düşmektedir. Annelerin % 60'a
yaklaşan bölümü, çocuklarının onların sözünü bazen dinleyip bazen dinlemediğini
belirtmiştir. Çocuk sayısı azaldıkça ve annenin eğitim düzeyi yükseldikçe,
çocuğuna ara sıra sözünü dinlememe özgürlüğü tanıyan annelerin oranı da oldukça
düzenli bir biçimde yükselmektedir.
Annelerin %60'a yakını,
çocuğunun kendisine karşılık vermesini hiç hoş karşılamamakta, %40'a yakını ise
bu duruma ara sıra da olsa müsamaha göstermektedir.
Her 10 anneden ortalama
6'sı, çocuğunun her konuda kendisine danışmasını, kendisine sormadan, izin
almadan bir şey yapmamasını istemektedir. Bu, çocukla yoğun bir paylaşım/
iletişim isteğini içinde taşımakla birlikte, çocuğa hiçbir özgür alan
bırakmayan, çocuğun inisiyatifini yadsıyan bir eğilimdir. Bu eğilim kız
çocuklar söz konusu olduğunda daha güçlüdür (kız çocukta % 66, erkek çocukta %
55).
Bireylerin eğitim
düzeylerindeki artışa bağlı olarak, şiddet eğilimleri azalmaktadır. Aynı
şekilde gelecekle ilgili beklentilerdeki olumluluk düzeyine bağlı olarak da
şiddet eğilimleri azalmaktadır. Siyasal sistemle ilişkileri kötü olan
bireylerin şiddet eğilimleri ile siyasal sistemle ilişkileri iyi olan
bireylerin şiddet eğilimleri arasındaki farklılaşmalar anlamlı bulunmuştur.
Annelerin yarısı çocuğuyla
arasına bazen belli bir mesafe koyduğunu, % 33'ü ise hiç mesafe koymadığını
belirtmiştir. Çocukla araya daima bir mesafe koyma eğilimi %15'tir.
Annelere ders çalışma ve
yemek yeme gibi faaliyetlerin dışında, çocuğuna özel olarak vakit ayırıp
ilgilenme oranı sorulduğunda, %7'si hiç, %44'ü bazen, %49'u da her zaman
yanıtını vermiştir.
İç Disiplin Nedir?
İç disiplin, dıştan gelen
yönlendirmenin aksine kişinin kendi kendine koyduğu disiplindir. Çocuklarda
dıştan gelen yasakları çiğnemeye karşı bir eğilim vardır. Çocukların öz
güvenlerini sağlaması, üretken birer birey olarak yetişmeleri kendi
denetimlerini kendilerinin yapmasından geçmektedir. Yetişkinler çocuklara kendi
sınırlarını koyarken karar almalarında yardımcı olabilirler. Kendi kendine söz
veren çocuklar verdikleri sözü tutmaya daha istekli olacaklardır.
Burada üzerinde durulması
gereken konu, herhangi bir karar alınırken katılımı sağlamak, okulda, ailede,
işyerinde kişilerin kendilerini ilgilendiren konularda söz sahibi olmalarını
temin etmektir.
Evlilikte şiddet
görünümlerinin iyi bir ölçütü, ailedeki karar alma süreçlerine katılımdır.
Ailedeki karar alma süreçlerine üyelerin katılımı arttıkça, eşler arasındaki
duygu ve düşünceleri paylaşım düzeyi açısından tatmin edici ve uyumlu ilişki
olasılığı da artmakta; aynı şekilde eşler arasındaki şiddet görünümleri de
gerilemeye uğratmaktadır.
ŞİDDET ÖNLENEBİLİR Mİ?
Şiddetin sebeplerinden
birinin geçmişteki dayak deneyimi olduğu yukarıda belirtilmişti. Bugün yaşayan
insanlar olarak, gelinen uygarlık düzeyine rağmen, bu şiddeti atalarımızdan
kalan bir miras gibi algılayıp çocuklarımıza bırakırsak biz de maalesef kısır
döngünün bir elemanı oluruz. Dolayısıyla toplumda yaygınlaşan hırsızlık,
yolsuzluk, sahtekarlık, rüşvet vb. istenmeyen davranışlara katkıda bulunmuş
oluruz. Thomas Gordon tarafından kaleme alınan kitapta bu kısır döngüden
kurtulmanın yolları da ele alınmıştır.
“TV de Şiddet ve
Çocuklarınız: Etkilenmemeleri İçin Neler Yapabilirsiniz?" başlıklı
çalışmada bir ana baba olarak çocuğun izlediği şiddet miktarını kontrol altında
tutabilmek için şu öneriler sıralanmaktadır:
Televizyon izlemeyi günde bir ya da iki saat
ile sınırlandırın.
Çocuklarınızın hangi televizyon programlarını
izlediklerini, hangi filmlere gittiklerini ve hangi tür bilgisayar oyunlarını
oynadıklarını bilin.
Televizyon programlarında,
sinemalarda ve bilgisayar filmlerinde izledikleri şiddet hakkında onlarla
konuşun. Bu tür davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici olduklarını ve
ne tür ciddi sorunlara yol açabileceklerini anlamalarını sağlayın.
Burada dikkat edilmesi
gereken husus, bu önlemleri yetişkinin yalnız başına almamasıdır. Kuralı
koyduğunuz zaman çocuğun tepki geliştirmesi doğaldır. Sınırlama gerektiği
zaman, yetişkin çocuğa baskı kurmamalı, ona kendi kurallarını koymada yardımcı
olmalıdır. Bu durumda çocuk, her
davranışı için ana babasının gözüne bakmaktan kurtulacak, yaptığı işi
sorgulamaya başlayacaktır. Dolayısıyla iç disiplin mekanizması işleyecektir.
Arıkan genç nüfustan şiddet
olgusunun sökülüp atılması için tek bir çözüm sunuyor, adalet duygusunun ve
sağlıklı iletişimin geliştirilmesi.
Ancak, bu çarenin hayata ne
kadar geçirilebileceği başka bir sorun. Araştırmada ortaya çıkan bir başka
bulgu, gençlerin en çok iletişim içinde oldukları öğretim görevlilerine ve aile
bireylerine güvenmediklerini kanıtlıyor. İletişim sağlıklı olmadıkça
ilişkilerin kötüye gitmesi doğaldır.
Aileleri, sosyal çevreleri
hakkında ‘‘kelin merhemi olsa kendi başına sürer’’ tavrı sergileyen gençlerin
özellikle öğretmenleri hakkındaki düşünceleri son derece çarpıcı.
Öğretmenlerinden derslerden
önce sevecenlik ve hoşgörü beklediklerini vurgulayan gençlerin, sistem için
önerileri ise şöyle:
Öğretmenler sağlıklı
iletişim ve hoşgörü konularına yönelik olarak bilinçlendirilsin (% 97.2).
Öğrencilerin sportif etkinliklere katılımı desteklensin (% 97.2). Öğrenciler
arasında dostluk ve hoşgörüyü güçlendirecek sohbet toplantılarına ağırlık
verilsin (% 96.8). Sağlıklı iletişim ve hoşgörü boyutlarında eğitim programları
düzenlensin (% 96.5)
Eğitim sistemi içerisinde
ivedi bir çözüm paketi hazırlanması gerektiğini vurgulayan Arıkan, sorduğu
diğer bir soru ile böyle bir çalışmanın ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor.
Son yıllarda toplumda
giderek artan şiddet eğiliminin önüne toplumda ortak paydalarının, özellikle de
‘‘insan’’ değerinin hoşgörü ile birlikte vurgulanarak geçileceğini savunuyor.
Şiddetin azaltılabilmesi için neler yapılabilir?
Prof. Dr. Nesrin H. Şahin
tarafından çevirisi yapılan “TV de Şiddet ve Çocuklarınız: Etkilenmemeleri İçin
Neler Yapabilirsiniz?" başlıklı çalışmada, çocukların duygularını şiddet
kullanmadan ifade edebilmeleri için ailelerinin büyük yardımı olabileceğini
vurgulanmaktadır. Bu çalışmada Anne-babalar çocuklarının güven ve sevgi dolu
bir evde yaşamalarını sağlayarak şiddeti azaltmada önemli bir rol
üstlenebilecekleri belirtilerek şu öneriler sıralanmaktadır:
Çocuklarınıza yönelik sevgi
ve ilginiz sürekli ve tutarlı olsun: Kendisini güvencede hissedebilmesi ve
diğerlerine güvenebilmesi için, her çocuğun anne-babasıyla ya da bir yetişkinle
güçlü , sevecen bir ilişki, bir "bağ" kurabilmesi gerekir.
Çocukların kendi akıllarının
olduğunu unutmamak çok önemlidir. Çocuklarınızın giderek artan bağımsızlık
ihtiyaçları ve bu ihtiyacı doyurmaya
yönelik davranışları bazen sizleri kızdırabilir, engelleyebilir ya da hayal
kırıklığına uğratabilir. Onlara herhangi bir tepki göstermeden önce, durumu
çocuğunuzun bakış açısından değerlendirme konusunda göstereceğiniz istek, sizin
de kendi duygularınızla baş etmenize ve daha sabırlı davranmanıza yardımcı
olur.
Çocuklarınıza öfke ve düşmanlık dolu sözler ve
davranışlarla tepki vermekten kaçınmak için elinizden geleni yapın.
Çocuklarınızı gözetim altında
yönlendirin. Çocuklar kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar,
cesaretlendirilmek, korunmak ve destek almak için ebeveynlerine ve aile
üyelerine muhtaçtırlar. Uygun yönlendirme ve gözetim olmadığı zaman, ihtiyaç
duydukları bu rehberlikten yoksun kalacaklardır. Araştırmalar zamanında ve
yapıcı bir yönlendirme almayan çocukların davranış problemleri olduğunu
göstermektedir.
Çocuklarınızın, bir
yetişkinin gözetiminde yapılan, okul-dışı spor faaliyetlerine, eğitim
programlarına ya da düzenli ve yapılandırılmış eğlencelere, katılmalarını
teşvik edin. Değerlerine saygı duyduğunuz kurum, kuruluş ya da bireylerin
yönetiminde olan toplumsal programlara kaydettirin.
Çocuklarınıza uygun
davranışları öğretebilmek için kendiniz model olun. Çocuklar genellikle taklit
ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları ve davranışlarının onlar
üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden ve akrabalarımızdan
gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir güç ve güven kaynağı
olabilirler.
Sorunlarını onlarla birlikte tartışın.
Sorunlarını şiddet kullanarak çözmeye kalkarlarsa neler olabileceğini sorun.
Sorunlarını şiddet kullanmadan çözmeye kalkarlarsa neler olabileceğini sorun.
Bu tür bir, "birlikte sesli düşünme" egzersizi, çocuklarınızın şiddete
başvurmanın yararlı bir yöntem olmadığını görmelerinde yardımcı olacaktır.
Çocuklarınıza
anlaşmazlıklarını, tehdit, yumruk ya da silah kullanarak değil, sakin ve
yerinde kullanılan sözcüklerle çözmelerini öğretin.
Boş zamanları için yapıcı,
şiddet-dışı oyunlar, faaliyetler bulmalarında çocuklarınıza yardımcı olun
Ceza - Ödül Yöntemi
Ödül ve ceza yönteminde
denetleme yapacak kişi belirli bir güce sahiptir. Bu güç çocuk büyümeye
başlayınca, belirli bir güce ulaştığında etkisini kaybeder.
Ödüllendirme çocuğun
davranışını değiştirmede olumlu bir yol olmakla birlikte, bu ödüllendirme
yöntemi uzmanlık ister. İleride istenmeyen davranışların ortaya çıkmaması için
uygulayan kişilerin teknik bilgilere sahip olması gerekir. Ödüllendirmenin etkili olabilmesi için; verilecek
ödülün çok fazla istenmesi, gereksinimi karşılaması ve denetleyen kişiye
bağımlı olmayı gerektirir.
Thomas Gordon, "Ödülle
Denetim Tekniği" başlığı altında davranış değiştirme konusunda yazılan
kitaplara atıfta bulunarak, ana babaların ve öğretmenlerin kitapta belirtilen
yöntemi etkili bir şekilde uygulamaya
sabır ve zamanlarının olduğundan kuşku duymaktadır. Bu durum bana göre
sadece belirtilen kitaplara özgü bir durum değildir. Yeniliği kabüllenme,
mevcut yerleşik düzeni değiştirme zaman alıcı ve uğraş gerektirir. Bu
kitapların eğitim kursları, seminer gibi faaliyetlerle desteklenmesi gerekir.
Aynı durum Thomas Gordon'un yazmış olduğu kitaplar için de geçerlidir.
Ödülün amacına ulaşması
için, hemen davranışın arkasından gelmesi gerekir. Geçen Ramazan Bayramında
şahit olduğum bir olayı nakletmek istiyorum. 7-8 yaşlarında bir çocuk Bayramda
dayısınının bayramını tebrik edip elini öpüyor. Yanında başka çocuklar da
olduğu için dayısı para vermiyor. Daha sonra vermeyi düşünüyor. Ancak daha önce
dayısından para almaya alışık olan bu çocuk eve varır varmaz, ağlayarak
annesine çatıyor: Dayım bana niçin para vermedi? Her zaman verirdi, bir daha
yanına gitmeyeceğim.
Bu örnekte de görüldüğü
gibi, ödüllendirmede süreklilik esastır. Her istenen davranışın arkasından
gelmesi gerekir. Bunun da her zaman için yerine getirilmesi kolay değildir.
Sürekli takip gerektirir. Ödül verilmemesi durumunda, istenen davranışın
yerleşmesi çok zaman alacaktır. Bu kitapta, ödülün önemli bir dezavantajının,
öğrencilerin yaptığı işin zevkini ve doyumunu tadamadıkları, aksine başkalarını
mutlu etmek (dış ödül) için çalıştıkları belirtilmiştir. Bu da davranış
değişikliği için istenen bir durum değildir. Çocuğun iç motivasyonu azalır,
yeni bir iş üretme yeteneği gelişmez.
Övgü, Sen İletisi, Ben iletisi ve Etkin Dinleme
Çocukları denetlemek için
övgüyü bir araç olarak kullanmak her zaman etkili bir yol değildir. Çocuğa hak
etmediği bir övgü yapılması halinde çocuk tarafından hemen fark edilir. Övgü
çocukta eleştiri olarak algılanır. Övgü cümlesinin arkasında söze dökülmemiş
gizli bir amaç vardır. Yazar buna “gizli gündem” adını koymaktadır.
Övgü yapılırken çoğunlukla
“sen iletileri”nden faydalanılır. “Bu gün arabayı daha dikkatli kullanıyorsun”
cümlesindeki gizli ileti daha önce iyi kullanmadığıdır. Çocukta istenilen
davranış bazen iki övgü arasına sıkıştırılır. Buna “sandviç tekniği” adı
veriliyor. Bunun da çocuk tarafından fark edilmesi kolay olmaktadır.
Övgüye alternatif olarak
yazar “olumlu ben iletisi”ni ve “etkin dinleme”yi göstermektedir. Olumlu ben
iletisinde kişi davranışın kendinde bıraktığı etkiyi net bir şekilde ifade
eder. Kişi kendisiyle ilgili bilgileri iletir. Kitaptan bir örneği inceleyelim:
Olay: Yedi yaşındaki
çocuğunuz bugün arkadaşlarınızla birlikteyken sizi hiç rahatsız etmeden kendi
kendine oyalandı:
“Misafirlerim varken çok
uslu oturdun” (Övgü)
“Bugün misafirlerimle
rahatça ilgilenebildim” (Olumlu ben iletisi)
Olumlu ben iletisinin de
çocuk tarafından fark edileceğini düşünüyorum. Örnekteki olumlu ben iletisini
çocuk “Diğer zamanlarda misafirlerle rahatça ilgilenemedin, demek ki beni
eleştiriyorsun” şeklinde de algılayabilir. Ancak bu şekilde algılama daha uzun
zaman alacaktır.
Övgüye diğer bir alternatif
de “etkin dinleme”dir. Çocuğa kendi değerlendirmesini yapması için fırsat
tanınır. Önce dinleme yapılır, anladığımızı kendi ifadelerimizle karşıya
iletiriz. Bunun yararı, çocuk kendi sorununu çözmeyi öğrenir, sorumluluk
duygusunun gelişmesi sağlanır.
Cezanın Etkileri
Cezayı her kim kullanırsa
kullansın herkes üzerinde standart bir etkisinin olduğu bu kitapta
belirtilmektedir. Bunlar; kaçış, karşı saldırı, kayıtsızlık-içe kapanma. Çocuğu
cezalandırma onun gereksinimlerini karşılamasını engellemekte, engellemeye
karşı gösterilen tepki de saldırganlık olmaktadır. Saldırgan davranış
cezalandırılırken, ceza da saldırganlığa yol açmakta, böylece kısır döngü devam
etmektedir. Yapılan araştırmalarda, cezanın çocukta şiddet duygusunu ve agresif
tutumu ortaya çıkardığı görülmektedir. Cezalandırılmayan çocuklara kıyasla
arkadaşlarına karşı daha sert ve agresif davrandıkları gözlenmiştir. Ceza
yöntemi çocukta fiziksel ve psikolojik bir çok olumsuz etkiyi beraberinde
getirir. Çocukta karşı tepki verme sonucunda ortaya çıkan davranışlardan
bazıları: İsyan etmek, öç almak, kızmak, yalan söylemek, kopya çekmek, okulu
bırakmak, evden kaçmak, içki içmek, uyuşturucu kullanmak, korkmak, depresyona
girmek vb.
Çocuklarınıza ceza vermek
için onları itmek, kakmak, tokatlamak, vurmak ya da dayak atmak gibi
davranışlar, onlara sorunlarını iterek, kakarak, vurup, çarparak çözmenin uygun
olacağı; ceza vermeleri gerektiğinde onların da benzer şekilde cezalar
verebilecekleri mesajını vermektedir. Böylece kötü bir davranışın silsile
yoluyla devam etmesi sağlanmış olur.
Cezanın da etkili olabilmesi
için ödülde olduğu gibi belli şartları vardır: Cezanın acı verici olması,
caydırıcı olması, denetlenenin denetleyene bağımlı olması. Bu yöntemde geçici
olarak amaca ulaşılır. Ancak çocukta fiziksel ve psikolojik bir çok zararlara
sebep olur. Cezanın şiddetinin az olması gerektiğini savunanlar bir çelişkiye
düşmekteler, bu durumda ceza caydırıcılık etkisini kaybedecektir.
Fiziksel cezalar istenmeyen davranışları ancak
belli bir süre için durdurabilmektedirler. Hatta çocukların çok sert cezalara
bile uyum yapabildiği bu nedenle de cezanın hiç bir etkisi kalmadığı
bilinmektedir.
Oysa ki fiziksel olamayan
disiplin yöntemleri çocukların duygularıyla daha kolay başa çıkmalarına
yardımcı olmakta; sorunlarını şiddet-dışı yöntemlerle çözebilecekleri yolları
öğretmektedir.
Güç kullanarak yapılan
denetimde sadece denetlenen değil denetleyen de rahatsızdır. Baskı ile
yönetimde her zaman fikir ayrılığı ve isyanın çıkması kaçınılmazdır. Kişiye bir
iş verildiğinde bir de başına denetleyici verilir. Denetleyicinin başına başka
bir denetleyici... Güvene dayanmayan sevgisiz, mutsuz bir iş ortamından başarı
beklemek zordur. Buraya bir fıkra koymak istiyorum:
Mafya babası korumaya aldığı
müesseselerden haraçları toplamak için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam
sağır ve dilsizdi. Baba, yeni tetikçinin polisin eline geçerse, fazla bir şey
anlatmasının mümkün olamayacağını düşünüyordu böylece.
Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve
tetikçiye adamlarını gönderdi. Adamların sağır dilsizle anlaşmaları mümkün
olmadı tabii. Bunun üzerine "Baba" sağır dilsizi odasına aldırttı.
Bir de işaret alfabesi bilen tercüman buldular.
Tercüman işaretle sordu:
Para nerde?..
" Sağır dilsiz işaretle
yanıt verdi:
"Ne parası. Benim
paradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum.
" Tercüman tercüme
etti.
"Neden bahsettiğinizi
anlamıyormuş
" Baba 38'liğini koltuk
altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı.
"Simdi sor bakalım,
para nerde?.."
Tercüman işaretle sordu:
"Para nerde?" Sağır dilsiz
işaretle yanıt verdi:
"Central Park'ta, Bati
78'inci Caddeye açılan kapıdan girince soldan üçüncü ağacın kovuğunda 100 bin
dolar var."
Baba öfkeyle gürledi:
"Ne dedi?.."
Tercüman yanıtladı:
"Dedi ki hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş.
Ayrıca diyor ki, o tetiği
çekmeye de gücünüz yetmezmiş!.."
Aşırı Hoşgörü Etkili Olur mu?
Cezaya karşı tepki
geliştirirken hemen akla hoşgörü gelmekte, alternatif olarak algılanmaktadır.
Aşırı hoşgörülü ailelerin çocukları kendilerinin sevilip sevilmediklerinden
emin olamadıkları veya bu hoşgörünün zamanla çocukta şımarıklığa götürebileceği
akıldan çıkarılmamalıdır.
Yazar kitabın ilgili yerinde
hem otoriter hem de hoşgörülü yetişkinler için çok daha kolay bir seçenekten
bahsetmekte, ancak bir isim koymaktan (belki bilinçli olarak)
kaçınmaktadır. İsmini koymadığı seçeneğin ilke ve yöntemlerini vermektedir.
ÇOCUK DİSİPLİNİNDE SEÇENEKLER
Çocukları denetleme esasına
dayanan yöntemler bugüne kadar başarılı olmamıştır. Aksi halde toplumda şiddet
ve suç oranlarında bir artma olmazdı. Öyleyse uygulaması daha kolay olan ve
uygulandığında istenen davranış değişikliğini sergileyen yeni arayışlarda
bulunmak gerekir. Yanlışta ısrar etmek mevcut problemleri daha da artıracaktır.
Kitabın altıncı bölümünde
çocukların davranışlarını değiştirmeleri için denetleme gerektirmeyen yöntemler
anlatılmıştır.
1.seçenek: Çocuğun gereksinimlerini
öğrenmek: Çocuklar durdukları yerde ağlamak gibi istenmeyen davranış
göstermezler. Mutlaka bir ihtiyaçları olduğu bilinmeli, sorunun ne olduğunu
bulmak için beyin jimnastiği yapılmalıdır.
2.seçenek: Alış veriş yapmak: Kabul
edilmeyen davranışı kabul edilen bir başka seçenekle yer değiştirmek gerekir.
3.seçenek: Ortamı değiştirmek:Çocuğun
davranışını değiştirmek yerine bulunduğu ortamı değiştirmek zaman zaman etkili
olur.
4.seçenek: Yüzleştirici ben
iletisi: Çocuk suçlanmadan değerlendirilmeden, yaptığı olumsuz davranış
karşısında yetişkinin duygularını anlatan bir tepkidir.
5.seçenek: Önleyici ben iletisi:
Yetişkinler, çocukları istenmeyen davranışı yapmamaları için önceden
etkilemeleridir.
6.seçenek: Direnmeyi en aza indirmek
için vites değiştirmek. Davranış değiştirmek kolay bir iş değildir. Olumlu ben
iletileri de sonuçta davranış değiştirmek veya istenen davranışı pekiştirmek
için kullanılır. Eğer bu ileti çocuk tarafından tepkiyle karşılaşınca, hemen
bir değişiklik yapıp dinleme durumuna geçilmelidir.
7. seçenek: Sorun çözme: Eğer
uygulanan diğer yöntemler etkili olmazsa hemen vazgeçip ödün verme konumuna
geçilmemelidir. O anda yetişkine düşen sorun çözme mekanizmasını başlatmaktır.
Bunun için a) Sorunu tanımlamak, b) Çözümler üretmek, c) Önerilen her çözümü
değerlendirmek, d) İki tarafa da uygun gelecek çözüm üzerinde anlaşmak.
8. seçenek: Kızdığınız zaman birincil
duygunuzu bulun: Yetişkin kızıp çocuğa sen iletileri gönderdiğinin farkına
varınca kendisini sorgulamalıdır. Kızgınlığın ikincil duygusu olduğunu
anlamalıdır. Bu durumda birincil duyguya yönelip ikincil duygu denetim altına
alınmalıdır.
Altı basamaklı sorun çözme işlemi
Yazar sorun çözmede etkili
olabilecek basamakları sıralamış ve bu yöntemin her tür sorun çözümünde
uygulanabileceğini belirtmiştir. Bu basamakları uygularken zaman zaman bir
önceki basamaklara dönülebilir. Bu basamaklar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
1.Basamak
|
![]() |
2. Basamak
|
Çözümler üretmek
|
3. Basamak
|
Çözümleri değerlendirmek
|
4. Basamak
|
Karar verme
|
5. Basamak
|
Kararı uygulama
|
6. Basamak
|
İzleme
|
Burada üzerinde durulması
gereken husus her problem için tek bir çözümün olmadığıdır. Çocukla etkileşim
içinde olan yetişkin çocuğun davranışlarını iyi analiz etmelidir. En iyi çözümü
bulmak için de olanca çabayı sarf etmelidir. Birden çok çözümün olduğunun
bilincinde olmalıdır. Bu yöntemin esası bireylerin birbirini dinlemesi ve
katılımın sağlanması ile ortak çözümler üretmektir. Belirli bir zaman sonra bu çözümler
tekrar gözden geçirilebilir.
Evde, iş ortamında, okulda
işbirliği ve katılımcılık çok önemlidir. Katılımcı ve demokratik liderliğin
uygulandığı okullarda öğrencilerin çalışma alışkanlıkları ve başarıları
arttığı, sosyal ilişkileri geliştiği, arkadaşlarıyla ilişkilerinde düzelme
olduğu, olumsuz davranışları azaldığı araştırmalardan anlaşılmaktadır. Böylece
sağlıklı, mutlu üretken gençlerin yetişmesine imkan sağlanmaktadır. Ailede ve
okulda demokratikleşmeyi başarabilirsek bir çok sorun halledilecek toplumun
geleceği açısından olumlu sonuçları olacaktır.
Sonuç
Çocuklarla ilgili
çalışmalarda temel amaç, öncelikle sorun çıkmasını önlemektir. Kişi enerjisini
sorun çıkmaması için harcamalıdır. Ana babalar ve öğretmenler çocuğa iyi bir
eğitim vermeli, ailede ve okulda işbirliğine önem vermeli, çocuğun iç
disiplinini sağlamada yönlendirici olmaları gerekir.
İletişim sağlıklı kurulmalı,
sağlıklı iletişim ve en az sorunsuz çocuk yetiştirmek için klasik yöntemlerin
dışına çıkıp, çağdaş yöntemler geliştirilmelidir.
Her türlü eğitim
araçlarından yararlanmalı, "Çocukta Dış Disiplin mi? İç Disiplin mi?"
kitabı gibi kaynaklar tekrar tekrar okunmalıdır.
Yüz yüze eğitimin daha
etkili olacağı düşüncesiyle bu konuda yapılan eğitim kurslarına katılarak
pratik yapılmalıdır.
Bütün uygulanan tekniklere
rağmen istenen davranış değişikliği görülmeyebilir. Bu durumda yetişkin
karamsar olmamalı, olumsuz davranışın etkisini en aza indirmenin yollarını
aramalıdır.
Son olarak, her problemin
tek bir çözümü olmadığı, aynı problemin bile bir çok yöntemle çözülebileceği
hatırdan çıkarılmamalıdır. Aynı olumsuz davranışın farklı çocuklar için tek bir
çözümü olmadığı düşünülerek farklı çözüm alternatifleri geliştirilmelidir.
Geleceğin teminatı olan
gençler, kendi öz güvenlerini sağlamaları, sorumluluklarını bilmeleri halinde,
sorunlarına sağlıklı çözüm yolları bulmasını bilecekler, üretici ve topluma
faydalı olacaklar, daima ileriye doğru sağlıklı ve mutlu adımlarla
ilerleyecektir.
Kaynaklar
Gordon, T., "Çocukta
Dış Disiplin Mi? İç Disiplin Mi?", Çeviri: Emel Aksay, İstanbul, 2000.
Ergün, Mustafa, Özdaş Ali,
“Öğretim İlke Ve Yöntemleri”, İstanbul 1997.
“Aile İçi Şiddetin Sebep ve
Sonuçları”, Aile Araştırma Kurumu 1993-1994.
“Yüksek Enflasyonun Aile İçi
İlişkiler Üzerine Etkisi”, Aile Araştırma Kurumu,1996.
“Aile İçinde Ve Toplumsal
Alanda Şiddet”, Aile Araştırma Kurumu, 1997-1998.
“Ailede Çocuk Eğitimi”, Aile
Araştırma Kurumu, 1992-1993.
Doç.Dr. Çiğdem
Arıkan,‘‘Halkın Boşanmaya İlişkin Tutumları’, Aile Araştırma Kurumu.
"Hoşgörü Out, Şiddet İn",
Hürriyet, 4 Mayıs 2000.
Nail GÜRELİ, “Evden Okula
Şiddet”, Milliyet.
Sevinç YAVUZ, “Okulda
Dayak”, 12 Mayıs 1999, Hürriyet.
Aydın CANDABAK, “Okuldan
Meclis'e : Bitmeyen Şiddet”,’Hürriyet.
Sultan Uçar, “Öğretmenin
Vurduğu Yerde Gül Bitmeyecek”, Star.
"Ya Öldürecektim Ya
Boşanacaktım" Hürriyet, 8 Ocak 2000.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizleri hedefimize ulaştırmak için faydalı olacaktır. Şimdiden çok Teşekkür Ederiz...
Siz de çalışmalarınızı, tecrübelerinizi bizimle paylaşın, sitemizde yayınlayalım.
İrtibat: yunuscibiz@gmail.com recepevren34@gmail.com fenci_77@hotmail.com